İNTİHAR DOSYASI
Son yıllarda toplumumuzda sıkça görülen ve
hepimizin yüreğini burkan intiharların ve intihar girişimlerinin
gençlere ait olması, "ergenlik ve gençlik" sürecinin
ne kadar da fırtınalı geçtiğini; ilgi, özen, iletişim ve
paylaşımın her dönemde olduğu gibi bu dönemde de ne kadar
önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. İntihar
olayları,"Nasılsa bizim başımıza gelmez" felsefesine
oldukça fazla bağlanmış olan insanımızın, kendi çocuklarına
ilişkin kaygılarının artmasına da neden oldu. Son haftalarda
psikologlara başvuran ailelerin sayısı artarken, "İntihar
eden gençlerin bu davranışı, kişilik yapısından mı, yoksa
ailevi sorunlardan mı kaynaklanmaktadır?" tartışmaları
da tüm yönleri ile devam etmektedir. Gençler neden intihar
eder? Neden intihar girişiminde bulunur? İntihar yaşamaktan
kaçış ise, genç insan seçimini neden bu yönde kullanır?
İntihar, zorlanmanın sonucu olan ruhsal çöküntünün sonuçlarından
biridir, ruhsal çöküntünün en acı veren sonucudur. Dünya
Sağlık Örgütü'ne göre intiharlar gerçek intiharlar ve intihar
girişimleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Gerçek intiharlarda
sonuç genellikle ölümken, intihar girişimlerinde sonuç çoğu
kez ölümle bitmez. Ayrıca, gerçek intiharlarda, kişinin
amacı kesin olarak yaşamdan kopmakken, intihar girişimlerinde
amaç, gerçekten ölmek değildir.
İntihar geride kalanlara
mesaj ve geride kalanlardan öç almadır.
İntihar isteği yaşamdan kaçışın belirtisidir.
Hayatla başa çıkamayan, zorlanmaya dayanamayan, kendini
ve yaşamı sevmeyen kişilerin hatalı bir seçimidir. Literatürde
intihar, “ruhsal hastalık, ruhsal çöküntü belirtisi” olarak
tanımlanır. Yaşamayı seven ve kendisiyle barışık olan bir
insanın hayatına son veremeyeceği gerçeği düşünülecek olursa;
intihar, intihar eden kişinin geride kalanlara çok ciddi
bir mesajı, onlardan öç almasıdır.
Geçim zorluğu, tedavisi olanaksız hastalık
ve akıl hastalıklarının intihara neden olma etkileri bir
yana, genç insanın duygusal çöküşünden dolayı intiharı seçmesine
bakıldığında, geride kalanlara,“Beni anlamadığınız, beni
sevmediniz, bana yardım etmediniz” şeklinde mesajlar verdikleri
görülmektedir. Öç alma ise “Şimdi bensiz kalın da görün”
anlamına gelmektedir.
Yurt dışında yapılan araştırma sonuçları,
intihar edenlerin yirmi beş ile kırk beş yaş diliminde olduğunu
gösterirken, ülkemizde yapılan araştırma sonuçları toplumumuzda
intihar edenlerin yaşlarının on beş ile otuz yaşlar arasında
olduğunu göstermektedir.** Buradaki üzücü gerçek, intihar
davranışının en fazla “gençlik” sürecinde görülmesidir.
Gençlik çağında bedensel, psikolojik ve toplumsal zorlamalar,
diğer yaşlara göre daha yoğun yaşanmaktadır.
Genç insanın ergenlik döneminde kendisine
güveni azalır, fiziki olarak kendisini beğenmemeye başlar,
olumsuz eleştirilere karşı çok duyarlıdır, yüreğinde sürekli
bir isyan duygusu vardır. Bazı gençlerde bu dönemde içine
kapanma davranışı da gözlemlenmektedir. Genç insanın arayışlarına
yanıt bulamaması, aile baskısı, okul başarısızlığı, aile
ve arkadaş çevresiyle uyumsuzluğu ve en önemlisi de anlaşılamaması,
anlaşılmadığını düşünmesi, kimseden destek ve yardım görmemesi,
intiharı düşündüren ve girişimde bulunduran nedenler arasındadır.
Duygusal zorlanmalar yaşayan gençlerin, yaşamdan
kaçışında intihara çok sık rastlanmaktadır. Günümüzde sınav
başarısızlıkları ve kaygıları yüzünden artan intihar olayları
da düşünülecek olursa, durum gerçekten ciddi boyutlara ulaşmaktadır.
Bu anlamda, intihar edenlerin yaşlarında da gözle görülür
bir düşüş söz konusudur. İlkokul yıllarında (sekiz-dokuz-on
yaşlar) intihara girişen, deneyen ve ölümü seçen çocuklarımızın
sayısında ciddi bir artış görülmektedir.
İntiharı oluşturan nedenler arasında, alkol
ve uyuşturucu bağımlılığı da yer almaktadır. Yaşamdaki sorunlarla
tek başına başa çıkamayan, baskılar karşısında zorlanan
ve geçici rahatlama arayan gençlerin alkol ve uyuşturucu
madde bağımlılıklarının sonucunda da intihar ettikleri ve
intihar girişiminde bulundukları görülmektedir. Bu intiharların
büyük bir kısmı da ne yazık ki ölümle sonuçlanmaktadır.
Aile İçi İletişim
Eksikliği Çocuğu Depresyona Sürükler
Toplumumuzda çeşitli etkenlerden dolayı depresyona giren
ve intiharı seçen gençlerin sayısı her geçen gün daha da
artmaktadır. İntiharların ve intihar girişimlerinin nedenleri
arasında ilk sırada, gençlerin aileleriyle, öğretmenleriyle,
arkadaşlarıyla yaşadıkları iletişim sorunları yer almaktadır.
Burada, gencin kişilik yapısı da önemlidir. İçe kapalı kişilik
yapısına sahip gençler, birtakım olumsuz etkenlere dışa
dönük kişilik yapısına sahip gençlerden daha açıktır. Yani
bir takım olumsuz koşullar, içe dönük kişilik yapısındaki
bir gencin intihar ya da intihar girişimini kolayca tetikleyebilmektedir.
Ancak her içine kapanık genç intihar edecek diye bir çıkarımda
bulunmak da hatalıdır. Kişinin, çevresi ve kendisiyle sağlıklı
iletişim geliştirebilme becerisinin temeli çocukluk döneminde
atılmaktadır. Bu nedenle, anne-babanın, iletişim kurma anlamında,
çocuğa doğru model oluşturmaları gerekmektedir. Birbirleriyle
iletişim kuramayan eşlerin, çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim
kuramayacakları ya da onlara iyi bir model oluşturamayacakları
tartışılamayacak bir gerçektir.
Anne-babası ile yeterince ve sağlıklı iletişim
kuramayan çocukların ve gençlerin depresyona girdikleri
bilinmektedir. Anne-babasını kendisine uzak hisseden genç,
yalnızlığını başka kişilerle doyurmaya çalışır. Olumsuz
arkadaş modelleri bu dönemde genci bekleyen risk etkenlerinin
başında gelir. Alkol, uyuşturucu, sigara kullanan, okuldan
kaçan, mutsuz, aile içi sorunları olan, huzursuz bir yaşamı
olan ve kendisi gibi yalnız gençlerle tanışmak ve arkadaş
olmak, genellikle bu depresyonlu zamana rastlanmaktadır.
Bu yüzden aileler, çocuklarının arkadaşlarını tanımalı,
çocuklarıyla paylaşımlarının iyi olmasına özen göstermeli
ve çocuk için mutlu ve huzurlu ortamlar yaratmalılardır.
Anne baba olmanın
sorumluluğu çocuğu yedirmek, giydirmek, cep telefonu almak
ya da eline para vermek değildir.
Anne baba olmanın sorumluluğu sadece çocuğu
yedirmek, giydirmek, cep telefonu almak, eline para vermek
değildir. Madem ki onları dünyaya getirdik, sorumluluklarımızı
bilmeli ve yerine getirmeliyiz. Çocuklarımıza karşı sorumlu
olmayı, onlara karışmak, onları eleştirmek, baskı altına
almak olarak algılamamalıyız. Çocuğumuza sorumluluğumuz;
ona sevgimizi hissettirmek, onu anlamak ve anladığımızı
hissettirmektir. Ona saygı duymak, onu dinlemek, duygularını
ve düşüncelerini paylaşmak ve bizden yardım istediğinde
ona destek olmaktır.
Anne-baba olmanın sorumluluğu içerisinde sevginin rolü çok
fazladır. Dünyaya getirdiğimiz o değerli varlığa, hakkettiği
değeri, ilgiyi, özeni, sevgiyi mutlaka göstermeliyiz. Sorunlarını
paylaşmalı, onunla birlikte olmaya zaman ayırmalıyız. Baba
ile oğlunun birlikte gittikleri maç ya da sinema, anne ile
kızının baş başa yedikleri bir yemek, paylaşılan duygu ve
düşünceler çoğu kez varolan, sorunları hafifletir ve gencin,
gözünde büyüttüğü soruna karşı bakışını değiştirebilir.
Uzman Yardımı İçin
Geç Kalınmamalı
Anne-babalara ergenlik dönemindeki çocuklarına nasıl yaklaşacağı
konusunda, sorun olsun olmasın, mutlaka danışmanlık almaları
önerilmektedir. Nasıl ki, bebek yeni doğduğunda düzenli
olarak kontrole gidiliyorsa, ergenlik döneminde de “koruyucu
danışmanlık” alınması kesinlikle gereklidir.
Kimi zaman aile, genci bir uzmana götürmek
ister, ama genç bunu istemez, kimi zaman genç psikoloğa
gitmek ister, ama aile gerekli görmez, kimi zaman da aile,
çocuğunun içinde bulunduğu çıkmazın farkında bile olmaz.
Çocuklarımızın olumsuzluklar yaşamaları istenmiyorsa, onları
gözlemlemek, ve uzman yardımı almak için geç kalınmaması
gerekmektedir. İntihar ve intihar girişimlerini oluşturan
nedenler iyileştirilmedikçe, toplum olarak bu acılar ne
yazık ki yaşanmaya devam edecektir. Bu acıları yaşamamak
için ise, daha çok sevgi, daha çok ilgi, daha çok paylaşım
ve daha çok iletişim gerekmektedir.