6-9 Yaş Gelişim Özellikleri
Fiziksel
– Motor Gelişim:
Bu yaş
çocukları çok hareketlidir, enerjileri çok fazladır. Eğer bu enerji
olumlu ve amaca uygun olarak kullanılamazsa, rahatsız edici düzeyde
hareket halinde olma, kalem ısırma, tırnak yeme gibi yollarla dışa
vurabilir. Öğretmenlerin derste sık sık aralar vererek, birçok çalışmayı
çocuklara yaptıracak şekilde planlamaları (sıraları değişik biçimde
düzenlemek, kalem, kağıt gibi ders araçlarını dağıttırmak vb.), sınıf
içindeki hareketliliğin daha amaca yönelik ve işlevsel kullanılmasına
yardımcı olabilir. Evde ise fiziksel hareketi kısıtlayıcı aktiviteler
yerine, enerjilerini yapıcı şekilde dışa vurabilecekleri etkinlikler
düşünmekte yarar olabilir. Ev ortamının buna uygun düzenlenmesi, anne
babayı sürekli “dur, yapma, koşma, dikkat et…” gibi uyarılarda bulunmaktan
kurtarabileceği gibi, çocuğu da “yaramaz” etiketinden koruyabilir.
Örneğin evde eğer varsa, uzunca ve mümkün olduğunca boş (dantel örtülü
fiskos masalarından, telefonun durduğu kocaman sehpalardan, üstü ve
içi biblo dolu ne işe yaradığı kimse tarafından anlaşılamayan gümüşlüklerden
vs. arındırılmış) bir koridor, bu yaş çocuğunun fiziksel enerjisini
kimseye sıkıntı vermeden dışa vurabileceği uygun bir mekan olabilir.
Burada asılı bir basket potasına atışlar yapabilir, bisikletiyle turlayabilir,
bir uçtan bir uca zaman tutarak koşabilir, arabalarıyla yarışlar yapabilir,
bebeklerini gezintiye çıkarabilir, evdeki basit eşyaları kullanarak
çiftlik kurabilir, çadır kampı yapabilir, hayal gücü ve enerjisini
dilediğince serbest bırakabileceği bir ortamın keyfini yaşayabilir.
Bu yaş
çocuklarının dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Fiziksel ve zihinsel çalışmalarda
kolayca yorulurlar. Okulda derslerin bir hareketli ders ortamı, bir
sakin ders ortamı olarak düzenlenmesi onların dinlenmesine fırsat
yaratabilir. Aynı biçimde evde de dinlenmeleri için fırsatlar yaratmak
uygun olur. Özellikle ödev yapma işinin kabusa dönüşmesini engellemenin
bence birinci şartı, çocuğun “çocuk” olduğunu unutmamaktır! Onlara
“küçük memur” muamelesi yapmak, evde gereksiz ve çözümsüz çekişmelere
yol açacağı gibi çocukluklarına da yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Çalışan ebeveynler için çocuklarını tam gün bir okula vermek ya da
okuldan sonra etüd salonlarına yazdırmak kaçınılmaz bir seçim olabilir.
Bu durumdaki anne babalara, sabah sizinle birlikte evden çıkıp akşam
sizinle birlikte eve dönen, örneğin yedi yaşındaki, çocuğunuzun sizden
daha fazla bunalmış ve dinlenmeye gereksinimi olduğunu hatırlatmak
istiyorum. Sadece onların dinlenme şekilleri farklıdır. Siz televizyon
karşısında ayağınızı uzatarak oturmakla veya gazete okumakla (yani
pasif fiziksel aktivitelerle) dinlenmeyi tercih ederken, çocuğunuz
hoplayıp zıplayarak, oyuncaklarını ortaya dökerek dinlenmeyi isteyebilir.
Ona çizgi film izleyebileceği, oyun oynayabileceği serbest zamanlar
tanımak okul uyumunu da kolaylaştırabilir. Örneğin eve geldiğinde
hiç başından kalkmadan iki saat ders çalışmasını istemek yerine, yarım
saatlik periyotlarla ve mümkünse gecede en fazla 1.5 saat ders çalışma
süresi planlamak yararlı olabilir.
Bu yaş
çocuklarının büyük kas gelişimi, küçük kas gelişimine oranla daha
iyidir. Kalem tutmak ve buna benzer etkinlikler, küçük kas gelişimidir.
Öğrencilere, özellikle ilk sınıflarda çok fazla, uzun süren yazma
ödevleri verilmemesi uygun olabilir. Küçük kas gelişimini hızlandırmak
için, örneğin evde resim yapma çalışmaları yararlı olabilir. Logo
türü oyuncaklar hem dikkat üzerinde hem de kas gelişimi üzerinde olumlu
bir etkiye sahiptir. Kesip yapıştırma etkinliklerinin de küçük kas
gelişimine yararlı etkisi olabilir. Evde rahat bir ortam hazırlayarak,
çocuğunuzun hayal gücünün ve kas sisteminin gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.
Hele bir de duvardaki bir panoda eserlerini sergileme olanağı tanırsanız,
bu onun için çok zevk aldığı bir aktivite haline gelebilir. Zorlayarak
onu bıktırmanın ters tepeceğini hatırlatmaya gerek görmüyorum!
Bu yaş
çocukları küçük harfleri ve nesneleri görmede zorlanabilirler. Öğretmenlerin
sınıf içi çalışmalarda tahtayı kullanırken dikkatli davranmaları ve
ayrıca göz bozukluklarına karşı hassas olmaları önerilir. Eğer çocuğunuz
özellikle okulun ilk yılında okuma güçlüğü çekiyorsa, aklınıza gelmesi
gereken ilk şey bir göz muayenesi olmalıdır. Evde çalışırken yararlanabileceği
bir yazı tahtası çok işe yarayabilir. Bu tahta, hem yapıcı bir oyuncak
(örneğin öğretmencilik oyununda) hem de kalem tutma ve yazı yazma
becerisinin gelişimine katkıda bulunacak bir araç olabilir. Kendisi
için yeterli büyüklükte yazı yazma olanağı tanıması açısından da yararlıdır.
Bu yaşlarda
çocukların fiziksel etkinlikleri çok fazladır. Hiç durmazlar, ancak
bu hareketlilik sırasında etraftaki tehlikelerin çok fazla farkında
olmayabilirler. "Kaza" oranının en yüksek
olduğu düzey 3. sınıf olarak belirtilmektedir. Bu yaş
çocuğu kendini zararlı aktivitelerden koruyamayabilir. Bunun bir sebebi,
tehlikeyi farkında olmayışı diğer sebebi ise kas kontrolünün zayıf
oluşudur. Ev ortamının mümkün olduğunca fiziksel olarak çocuğa zarar
verebilecek eşyalardan (köşeli cam sehpalar, yüksek eşikler, kapanmayan
dolap kapakları, takılabileceği büyük vazo ya da saksılar vs.) arındırılmış
olması kaza riskini azaltabilir. Ama düşüp yaralanmadan büyüyen bir
çocuk olduğunu da sanmıyorum!
Kemik
gelişimi henüz tam tamamlanmamıştır, Kemikleri kolayca çatlayabilir.
Özellikle beden eğitimi etkinliklerinde bu nokta çok önemlidir. Spor
etkinliklerinde çok sert olanların seçilmemesi (karete, judo vs.)
ya da en azından 10 yaştan sonraya ertelenmesi uygun olabilir. Örneğin
yüzme, bale, folklor, dans, atletizm gibi daha yumuşak ve kemik gelişimine
olumlu katıları olabilecek sportif etkinlikler seçilebilir. Beslenme
konusunda da dikkatli olmak yararlıdır.
Sosyal
– Duygusal Gelişim:
Arkadaş
seçiminde daha titiz olmaya başlarlar. 1-2 tane iyi ve sürekli arkadaşları
olabilir, düşmanları da (sevmedikleri) ! Sırdaş olmak çok önemlidir,
ancak çok iyi sır sakladıkları söylenemez. Özellikle okul uyumunda
arkadaşlarının rolü büyüktür. Okulda arkadaş ilişkileri iyi gidiyorsa,
okulu oldukça severler ama ilişkilerinde ters giden bir şeyler varsa
okula gitmek istemeyebilirler ya da gönülsüz giderler. Arkadaşlarının
düşüncelerini çok önemserler ama ilişkileri için verdikleri kararları
çabuk unuturlar. Bu noktada anne baba olarak verdiği kararı hatırlatmak
ya da öğütler vermek yerine, etkin dinleme yöntemini kullanarak kendi
çözümlerini üretmesine fırsat tanımak yararlı olabilir. Yetişkinler
kadar tutarlı ve sabit ilişkileri olmasını ummak, yaşlarına uygun
düşmeyen ve gerçekçi olmayan bir beklentidir.
Küçük
grup oyunlarını severler, ancak bu devrede moral (ahlaki) gelişim
yönünden kuralları kesin ve değişmez olarak algıladıkları için, grup
oyunlarında kuralların değiştirilmesine (az da olsa) tepki verirler.
İki kişi oynarken herşey yolundayken ortama üçüncü birinin girmesi
işleri karıştırabilir. Burada daha çok birinci tercih olamama kaygısı
hakimdir. Bu yaş çocuklarının hemen hepsinde arkadaşları tarafından
ilk tercih edilen kişi olma isteği vardır. Üç ya da daha fazla kişinin
olduğu oyun gruplarında, lider olan kişiyi çekememe, onun koyduğu
kurallara isyan etme ama bunun yanında onunla arkadaş olmaktan vazgeçememe
gibi çelişik içerikli ilişkiler yaşayabilirler. Kuralların ya bozulmaması
ya da sadece kendileri tarafından değiştirilmesi gibi egosentrik bir
yaklaşımları vardır. Bu daha çok, henüz kendini değerlendirme becerisine
sahip olmayışlarından kaynaklanır. Çocuklarla çalışan bir psikolog
olarak, bu dönemde arkadaşlık ilişkilerine çok yoğun ama etkisi kısa
süren anlamlar yüklediklerini söyleyebilirim. Bu yüzden siz anne babalara,
içeriği sık sık değişen arkadaş sorunlarına adapte olmanızı öneririm.
Kavgaları,
münakaşaları sık sık olur. Bu yaşlarda erkek çocukların fiziksel saldırganlığı,
kız çocukların ise sözel saldırganlığı daha çok yeğlediği gözlenir.
Birbirlerine karşı oldukça acımasız eleştiri ve davranışları olabilir.
Çok radikal kararlar verip, bunları uygulamaktan derhal vazgeçebilirler.
İçinde bulundukları grupta prim yapan davranışları farkedip benimseyebilirler
ve bunlar gerçekten çok acımasız olabilir. 7 yaş grubunda bir öğrencinin,
babasının şehit olmasından kaynaklı hayli yoğun bir arkadaş baskısı
yaşadığını deneyimlerimden aktarabilirim. Arkadaşları babası yok diye
kendisiyle dalga geçiyor ve “piç” lakabını kullanıyorlardı. Bu sözün
yarattığı etkiyi farkında olduklarını ama anlamını bilmediklerini
düşünürsek, kızmak ya da yasak koymak yerine anlayabilecekleri ve
kabul edebilecekleri bir çözüm üretmenin gereği tartışılmazdır. Acımasızlıkları
ve gruba uyumları işte bu noktalara varabilir!
Bu yaş
çocuğu eleştirilere karşı çok hassastır. Özellikle İlkokul öğretmeni
onun hayatındaki en önemli kişilerden biridir. Ondan gelecek destek
ve övgü çocuk için çok önemlidir. Bu yaş, çocuğun kendini kolayca
“üretken” veya “beceriksiz” hissedeceği bir devredir. Öğretmenin mümkün
olduğunca destekleyici olması uygun olabilir. Evde ise becerileri
ve iyi yapabildikleri üzerinde daha fazla durarak, eksiklerini kapatması
yönünde motive edilebilirler. Bu yaş çocuğu kolayca motive olur, kaba
tabiriyle gaza gelir. Yapması istenen şeyin, sadece nasıl söylendiği
önemlidir. Hemen heveslenir ama bu hevesi kısa sürer. Sık sık çabasının
ve ürünlerinin ödüllendirilmesi, takdir edilmesi gerekir. Başarısızlıktan,
tıpkı bizler gibi, hoşlanmazlar. Sürekli başarısızlıkları yüzlerine
vurulursa, kolayca düşük benlik saygısı geliştirebilirler. Mutsuz
hissederler ve motivasyonları düşer. Başarısızlık, kaçınılması olanaksız
bir kader gibi görünebilir gözlerine ve çabalamaktan vazgeçebilirler.
Bu noktada anne babanın hassas davranması gerekir. Eksik ve zayıf
yanlarının görmezden gelinmesini önermiyorum ama bunların nasıl iletildiği
çok önemlidir. Kırgın, kızgın, hayal kırıklığına uğramış ve ümitsiz
bir yaklaşım çocuğu o konuya küstürebilir. Yüksek bir beklenti ise
üzerinde yoğun bir baskı hissetmesine ve denemeden vazgeçmesine sebep
olabilir. Bunun yerine anne babanın başarısızlıklarda bile olumlu
birşeyler bulmaya çalışması ve onu yüreklendirmek, geliştirmek için
nasıl bir yardımda bulunabileceği sorunu kendine yönelterek işe başlaması
yararlı olabilir. Hatta bu soruyu direk çocuğa sormak, kişilik gelişimi
adına son derece yapıcı bir davranıştır.
Bu yaştaki
çocuklar, öğretmenlerini mutlu etmek için hemen herşeyi yapmaya hazırdırlar.
Öğretmen çeşitli etkinlikler yoluyla hem öğrencileri hareketli kılar,
hem de öğrenciler öğretmeni mutlu etmekten memnunluk duyarlar. Anne
babanın, öğretmeni rakip olarak görmesi ya da onun söyledikleri desteklemez
bir tavır takınması, çocuğun ebeveynlerine olumsuz hissetmesine yol
açabilir. Öğretmeninin yaptığı bir şeyi hiç onaylamasanız hatta öfkelenseniz
bile, bu konuyu çocuğun olduğu ortamda konuşmamanızı öneririm.
Artık
6 – 9 yaşlarındaki çocuk, karşısındaki kişilerin duygularına karşı
da daha hassastır. Özellikle yakın çevresini “hayal kırıklığına uğratmaktan”
çok korkar. Onun davranışlarına karşı hissettiklerinizi “ben dili”
ile iletmek bu noktada çok önemlidir. Aile içinde olan biteni izlemeye
başlar ve gerginliklerden uç sonuçlar çıkarabilir. Örneğin anne babasının
basit bir tartışmasını boşanmayla sonuçlanabilecek trajik bir olay
olarak algılayabilir (hele bir de arkadaşları arasında anne babası
boşanmış olanlar varsa!). Kendisine suçlanma payı çıkarıp, kaygı duyabilir.
Bu yaşlarda duygusal şantaj ya da baskılar kişilik gelişimini çok
olumsuz etkiler. Kişiler arası ilişkilerde güvensiz, başkalarını kırmamak
için kendini ifade etmekten çekinen, fazla verici kişiliklerde, genelde
bu yaşlara özgü “sevdiklerine hayal kırıklığı yaşatma korkusu”nun
ebeveynlerce desteklendiğine rastlanmaktadır. Anne babalara, çocuğun
taşımakta güçlük çekeceği düzeyde beklentilerden uzak durmalarını
ve duygusal şantaja (çok işe yarasa bile) asla başvurmamalarını öneririm.
Bilişsel
Gelişim:
İlkokul
çocuklarının öğrenmek, üretmek için güdüsü çok fazladır.
Öğretmene ve anne babaya düşen, bu güdüyü en iyi biçimde değerlendirmeye
çalışmaktır. İlgi çekici, renkli ve kolay izlenebilen materyallerle
çocukların bu ilgileri desteklenebilir. Ürettiklerini beğenmek ve
ödüllendirmek ise anne babanın asli görevidir!
İlkokul çocukları, konuşmaya,
tekrarlamaya çok meraklıdır. Yazmaya ilgi ve merakları daha azdır.
Bu yaş çocuklarını sınıfta öğretmenin, evde anne babanın sık sık sıraları
geldiğinde konuşmaları ve sıralarını beklemeleri konusunda uyarması
gerekir. Özellikle yoğun geçen bir iş gününün ardından çocuğunuzu
dinlemek çok güç olabilir ama son bir çabayla ona zaman ayırmaya çalışmanızı
öneririm. Aktif olarak ona ayıracağınız sadece yarım saat bile, onun
bu gereksinimini karşılamaya yetebilir. Unutmayın birlikte geçirilen
zamanın niteliği niceliğinden çok çok daha önemlidir!
Bu yaş
çocukları,aynı zamanda şikayet etmeyi de çok severler. Bu onların
moral (ahlaki)
gelişimde
kuralları katı bir biçimde algılamalarından ve davranışın ardındaki
niyeti henüz
dikkate
alamamalarından kaynaklı olabilir. Ayrıca çok sevdikleri öğretmenlerinin,
anne babalarının dikkatlerini çekmek ya da kıskançlık gibi nedenlerle
de bu davranışı gösteriyor olabilirler. Ama gerçekten sıkıntıları
olabileceğini de gözardı etmemek gerekir. Sonuçta sebep ne olursa
olsun, sizden destek istediğinin bir göstergesidir bu şikayetler.
Ancak bunları çok fazla ödüllendirmenin, şikayet etmeyi genel bir
davranış kalıbı haline getirmesine yol açabileceği olasılığını da
unutmayın!
Bu yaş
çocukları somut düşünme döneminde oldukları için, çoğunlukla görerek
ve yaparak öğrenirler. Bu nedenle söylediklerinizden çok davranışlarınızın
önemli olduğunu unutmayın! Sözcükler ve dolayısıyla konuşma soyuttur.
O sizin davranışlarınızı öğrenir. Bana başvuran anne babalara, yüzlerce
kez konuştukları halde çocuklarının hala aynı davranmaya devam ettiğinden
şikayet ettiklerinde, bunun somut dönemin bir özelliği olduğunu anlatıyorum.
Yani çocuğunuz sizi dinlemiyor ya da önemsemiyor değil ama zihinsel
gelişim olarak konuşmanızı bir başka zaman, olay ve mekana taşıyamıyor.
Konuşmaları, o olaya, o zamana ve o mekana özgü olarak değerlendirebiliyor.
Çok benzer olaylarda bile ilişkilendirme ve bilgiliyi transfer etme
becerisinden henüz yoksun olduğu için, saatlerce konuşmak yerine,
doğruyu somut olarak göstermek onun için çok daha anlaşılır. Örneğin
küçük bir yalanını yakaladığızı ve saatlerce “yalan söylemenin” nasıl
da kötü bir davranış olduğunu örneklendirerek anlattığınızı, ardından
çalan telefona onun cevap vermesini ve sizin için “evde yok” demesini
istediğinizi düşünelim. Bu durumda, çocuğunuz “yalan”ın ne kadar kötü
ve kaçınılması gereken bir davranış olduğunu değil, gerektiğinde başvurulabilecek
bir davranış olduğunu öğrenir.