OKUL
BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
TANIM: Okul başarısı öğrencinin bulunduğu
okul, sınıf ve derse göre belirlenmiş sonuçlara ulaşmada göstermiş
olduğu ilerlemedir. Ancak çağdaş anlamda başarı kavramının akademik
başarı ile sınıflandırılamayacağı, bilgi ve beceri gibi bilişsel davranışlar
kadar, ilgiler, kişilik özellikleri ve tutumlar gibi bilişsel olmayan
davranışları da içerdiği görülmektedir.
Başarısızlık kavramı ise daha çok çocuğun ya da gencin uzun süreli,(bir
eğitim öğretim döneminden daha uzun süre) hemen her dersten, gelişim
düzeyinin ve yeteneklerinin altında başarı göstermesi ve bu başarısızlığı
bir türlü telafi edememesi durumu olarak kabul edilmektedir.
ÖZELLİKLER:
Duygusal Faktörler
* Başarısızlıkta en belirgin duygusal özellik düşmanca duyguların
varolmasıdır. Nitekim araştırmalar, başarısız öğrencilerin başarılı
öğrencilerden daha fazla düşmanca duygulara sahip olduğunu göstermektedir.
* Duygusal olgunlaşmama okul başarısında
önemli rol oynar. Özellikle ergenlerde, mesleki ve eğitimsel yönelimdeki
gençler gelecek planları konusunda kararsız kalırlar. Mesleki amaçların
azlığı çalışma motivasyonunu etkiler ve okul başarısızlığına neden
olur. Mesleki olarak kararsız olan öğrenciler daha düşük not alırlar,
daha sık okuldan kaçarlar.
* Başarı korkusu yüksek ve düşük olan öğrencilerin
başarı ve başarısızlıklarına yaptıkları yüklemelerin kişisel veya
çevresel olması açısından bir fark görülmemektedir. Diğer taraftan,
başarılı öğrencilerin başarılarını daha çok kişisel etkenlere, başarısız
öğrencilerinde başarısızlıklarını daha çok çevresel etkenlere bağladıkları
görülmüştür.
* Lise düzeyindeki başarılı ve başarısız
öğrencilerin karşılaştırıldığı araştırmalar, başarılı öğrencilerin
başarısız olanlara göre, kendilerini daha iyi kontrol edebilen, kısa
süreli başarılara karşı ilgi göstermeyen, daha çok gelecekle ilgili
planlar yapan gençler olduklarını göstermektedir.
* Üniversite öğrencilerinin başarı
ve başarısızlıklarının karşılaştırıldığı araştırmalar, başarılı öğrencilerin
daha fazla sosyal bilince, sorumluluk duygusuna sahip olduklarını,
hedefe ulaşmak için daha çok çaba harcadıklarını göstermektedir.
* Okul başarısızlığı olan çocuklarda
davranış bozuklukları araştırılırken dikkat dağınıklığına yolaçan
hiperaktivitenin, öğrenme güçlüğüne bağlı problemlerden daha yüksek
oranda olduğu belirlenmiştir.
Benlik Algısı
* Çocuk dünyaya geldiğinde belirgin
bir ben kavramı yoktur. "Ben" çocukluğun ilk yaşlarında doğru ve yanlışlarla
başlar ve benlik gelişimi çocukta yaşlara göre farklılık gösterir.
7-12 yaş dönemini sakin geçiren çocuk ergenlik dönemiyle benlik arayışına
girer ve ilgileri çoğalır. Kendini doğru tanıma olanağı bulduğu ölçüde
çatışmaları kolay atlatır ve sağlıklı bir ben kavramı geliştirebilir.
* Araştırmalar başarılı öğrencilerin
başarısız öğrencilere göre başarıya dönük olumlu bir tutuma, iyi ilişkilere
ve öğretmenlere yönelik pozitif bir imaja sahip olduklarını, kendilerine
güven ve sorumluluk duygularının daha çok gelişmiş, duygusal açıdan
daha olgun ve daha yüksek benlik algısına sahip öğrenciler olduklarını
göstermektedir.
* Başarılı öğrenciler genellikle kendi yeteneklerinden ilgi
ve kapasitelerinden haberdardır. Başarısız öğrenciler ise kendilerini
tam olarak değerlendiremezler bu yüzden amaçlarını belirlemekte ve
amaçlarına ulaşmak için zamanlarını iyi kullanmakta sorun yaşarlar.
Motivasyon
* Genellikle başarısız
çocukların motivasyonu başarılılara oranla daha düşüktür. Motivasyonu
artırmak için önce aile çocuğun kendine olan güvenini arttırmalıdır.
Çalışmaları ailesi tarafından desteklenmeyen ve sürekli eleştirilen
çocuklar kendilerini değersiz olarak görür. Bu da kapasitesi uygun
olmasına rağmen çocuğun kendini gizlemesine neden olabilir. Çocukların
motivasyonlarının düşük olmasının nedenlerinden biri de ailenin başarı
çizgisinin ya çok düşük ya da ulaşılamayacak kadar yüksek olmasıdır.
Ayrıca çocukları her zaman başarılı olacakları konusunda yönlendirmenin
yanlış olduğu, başarısız olabilecekleri durumlarında söz konusu olacağı
unutulmamalıdır.
* Araştırmalarda başarısız öğrencilerin,
notlarını tahmin edemeyecek düzeyde iyimser oldukları, çalışma için
motivasyon eksikliği duydukları, kişisel alanlardaki başarısızlıklarından
çok akademik alanlardaki düşük notlarından dolayı suçluluk duydukları
görülmektedir.
* Başarısız öğrenciler, amaç eksikliği ve hedefe
ulaşma çabaları açısından yetersizlik nedeni ile bir işi yapmak için
sık sık başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyarlar.
Zihinsel Faktörler
* Okul
başarısızlığı olan öğrencilerle başarılı öğrencilerin zeka düzeyleri
arasında belirgin farklılıklar görülmemektedir. Ayrıca zeka ölçümünün
başarıyı ölçmek için zayıf bir belirleyici olduğu bilinmektedir. Araştırmalar,
zihinsel yetenek düzeyi yüksek olan öğrencilerin daha serbest, az
denetimli bir ortamda, düşük olanların ise daha kontrollü bir ortamda
başarılı olduklarını göstermektedir.
* Üstün zekalı çocuklarla yapılan
araştırmalar, çocukların duygusal nedenler, arkadaş grubunun etkileri,
onlara uygun eğitim programlarının eksikliği, teşhis edilememiş öğrenme
güçlükleri, öğrencilerin kendilerine ait bir program oluşturamamaları
gibi nedenlerden dolayı başarısız olduklarını göstermektedir.
* Okulda başarısız olan çocuklar
arasında fiziksel engeli ya da zihinsel öğrenme yetersizliği olanlar
ve özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar olabilir. Ancak okul başarısızlığı
probleminin içine fiziksel ve zihinsel özellikleri ortalamanın altında
olan çocuklar dahil edilmemekte, başarısızlık sorunu gelişimsel olarak
eksiklik ya da geriliğin olmadığı hallerde burada belirtilen kapsamda
ele alınmaktadır.
* Başarısız öğrencilerin tümevarım, tümdengelim gibi akıl
yürütme süreçlerinde sayı ve hafıza kullanma konularında başarılı
öğrencilerden daha düşük düzeyde oldukları söylenebilir.
Sınav Kaygısı
* Araştırmalar
başarısızlığın kaygı düzeyinin yüksek olmasına bağlı olduğunu göstermekte
ve başarısız öğrencilerin kaygı düzeyinin başarılı öğrencilerin kaygı
düzeylerinden belirgin derecede yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
* Sınav kaygısı akademik performansa etki eden, yetersiz ders
çalışma becerilerini, aşırı fizyolojik tepkileri ve sınavla ilişkili
olmayan zihinsel etkinlikleri kapsamaktadır. Sınav kaygısı yaşayan
çocuklar sınavda elde edecekleri başarı düzeyinin kişisel değerlerini
yansıtacağına inanır, başarısız olduklarında kötü ve akılsız olacaklarını
düşünürler. (Ayrıntılı bilgi için Sınav Kaygısı bölümüne bakınız.)
* Sınav kaygısı olan öğrencilerin
düşük performans göstermelerinin en önemli nedeni kaygıları değil,
çalıma alışkanlıklarını kazanamamış olmaları ve sınav becerilerindeki
yetersizliklerdir. Son 30 yıldır sınav kaygısıyla ilgili çalışmalarda
sınav kaygısı başlangıçta dürtü modeliyle açıklanmakta iken sonraları
dikkat hipoteziyle açıklanmaya çalışılmıştır. Son yıllarda ise araştırmacılar
beceri eksikliği üzerinde durmaktadır.
* Çalışmalar orta şiddette kaygı düzeyinin yüksek
performans için gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Çok başarılı
ya da başarısız öğrencilerin orta düzeyde başarılı öğrencilerden daha
yüksek kaygı düzeyine sahip oldukları saptanmıştır. Başarısız öğrencilerin
amaç eksikliği, başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyma ve düşmanlık
duyguları gibi kişisel özellikler taşıdıkları bulunmuştur.
* Sınav kaygısı ve denetim odağı ilişkisi ile
ilgili araştırmalarda, öğrencilere niçin başarısız oldukları sorulduğunda,
düşük kaygılı öğrenciler "çok kötü sınavdı" gibi dışsal faktörler
üzerine, yüksek kaygılı öğrenciler ise içsel faktörlere, kendilerine
yüklemede bulunmuşlardır.
Cinsiyet Faktörü
* Hem yurt içinde, hem de yurt
dışında yapılan araştırmalarda cinsiyet faktörünün, öğrencinin okul
başarısını etkilediği ve kız öğrencilerin, erkek öğrencilerden daha
başarılı oldukları görülmektedir. *
Ergenlik döneminden erken yetişkinlik dönemine kadar olan gelişim
evresinde kız öğrencilerin başarılı ve başarısız olmalarında ailevi
etkiler araştırıldığında, başarılı kız öğrencilerin ailelerinin çocuklarını,
başarısız kız öğrencilerin ailelerine göre daha fazla başarılı olmaya
yönlendirdikleri ve bu yöndeki beklentilerinin daha yüksek olduğu
bulunmuştur.
* Öğrencilerin genel olarak başarılarını
yetenek, başarısızlıklarını ise şans etkeniyle açıklamayı tercih ettikleri
görülmektedir. Ancak bu konuda da cinsiyete bağlı bir farklılık ortaya
çıkmış, kız öğrenciler çabayı, erkek öğrenciler ise yeteneği ilk sırada
tercih etmişlerdir.
Ebeveyn Tutumları
* Çocuğun öğrenmeye dönük tutumunu belirlemede ailenin tutumu
ve değerleri son derece önemlidir. Ebeveynlerden birinin veya her
ikisinin, okula ve öğrenmeye karşı olumsuz tutumu, çocuğunda okula
karşı negatif duygular geliştirmesine yol açmaktadır.
* Başarılı öğrencilerin ebeveynlerinin çocuklarını, özel bir
kişilik yapısına sahip olmaları, kendi kararlarını vermeleri ve bir
yetişkin gibi davranmaları şeklinde yönlendirdikleri belirlenmiştir.
Başarısız öğrencilerin ebeveynleri ise çocuklarını kişisel hakkını
korumak ve varolan yeteneklerini geliştirmek üzere yönlendirmektedir.
* Başarılı çocukların annelerinin başarısız
çocukların annelerinden daha fazla kontrol edici oldukları görülmektedir.
Bu kontrol, gücün otoriter bir şekilde kullanılmasından çok kontrol
şeklindeki otoritenin oluşmasıdır. Bu anneler daha sosyal, sınırlamadan
kontrol edici, akıl yürütücü ve yerine göre ödüllendirici bir yapıya
sahiptirler.
* Orta ve üst sosyo-ekonomik düzeydeki
aileler okulu yaşama mesleki olduğu kadar psikolojik ve sosyal olarak
da hazırlanmanın bir yolu olarak görürler. Çocuklarının okul aktiviteleriyle
yakından ilgilenirler, onlarla öğrenmenin önemini tartışırlar ve okul
başarılarından dolayı ödüllendirirler. Düşük sosyo-ekonomik düzeydeki
aileler ise çocuklarını genellikle yasal zorunluluktan dolayı ve iyi
para getiren bir meslek sahibi olmaları için okula kaydettirirler.
Ne okul başarısızlıklarını onlarla tartışırlar ne de daha başarılı
olmaları konusunda onlara yardımcı olabilirler.
* Anne babası boşanmış veya mutsuz
bir evliliği olan ailelerden gelen çocukların, mutlu bir evliliği
olan aile çocuklarına oranla daha düşük başarı gösterdikleri görülmektedir.
* Aileleri tarafından yüksek düzeyde
kabul gören ve desteklenen öğrenciler, kabul görmeyen, sürekli eleştirilen
ve yeteri kadar desteklenmeyen öğrencilere oranla daha yüksek başarı
motivasyonuna sahiptirler.
Kardeş Tutumları
* Başarısızlık karşısında kardeşlerde ana babanın tarafını tutar
ve istemli olarak onların tutumunu benimserler. Fakat başarısız olan
çocuk, kardeşlerinin müdahalesini kolaylıkla kabul etmez. Onlara karşı
saldırgan davranabilir ve kardeşlerinin başarılarıyla ana babasını
elinden aldıklarını düşünür ve olumsuz duyguları daha da şiddetlenir.
* Kardeşler arası başarı düzeyi farklı ise,
bu tür duygulara daha sık rastlanır. Aile ortamı bu tip duyguların
artmasına ya da azalmasına sebep olur. Azalması için yapılacak en
önemli şey ise kardeşleri kıyaslamaktan uzak durmaktır.
Arkadaşlık İlişkileri
* Arkadaş grubu tarafından
kabul görmek gençler ve çocuklar için güçlü bir ihtiyaçtır. Arkadaş
grubunun özel değerlerine bağlı olarak eğitimsel istekler artar ya
da azalır. Gençlerin eğitimsel istekleri arkadaşlarının istekleriyle
uyum içindedir ve ilişki yakınlaştıkça onların fikirlerinden etkilenme
de artmaktadır.
*Başarılı ve başarısız öğrenciler
üzerinde yapılan araştırmalar, başarısız öğrencilerin arkadaş grubunun
etkisiyle okula ve ders çalışmaya dönük olumsuz tutumlar geliştirdiğini,
cinsiyet farkı olmaksızın başarılı öğrencilerin arkadaşlarını başarılı
öğrencilerden, başarısız öğrencilerin ise başarısız gruptan seçtiklerini
ortaya koymaktadır.
* Eğitimsel amaçlar gerçekleştirilirken bir çok konuda ailede
ve arkadaşlar arasında uzlaştırılamayacak farklılıklar yaşanabilir.
Ergenlikte arkadaş etkisi daha baskındır ve bir de aile ile çocuk
arasındaki ilişkiler bozuksa ailesel etkiler iyice azalabilir.
Okul-Öğretmen Faktörü
* Sınıfta kalma sisteminin
öğrenci başarısı üzerindeki etkisi araştırıldığında erkek öğrenci
olmak, sosyo-ekonomik düzeyi düşük olmak, azınlıktan gelmek gibi özelliklere
sahip olanların daha çok sınıfta kaldıkları ve tekrar edilen sınıfın
öğrencilere daha iyi bir performans getirmediği belirlenmiştir. Sınıfını
geçenlerin kalanlara göre daha fazla başarı gösterdikleri, daha az
duygusal ve sosyal problem yaşadıkları, sınıfta kalma sisteminin eğitimsel
açıdan bir yarar sağlamadığı görülmüştür.
* Çocuğun sınıftaki
davranışlarını dikkatle gözlemleyen öğretmen, öğrenci için hangi eğitimin
uygun olacağı hakkında doğru kararlar verebilir. Öğrenci hakkındaki
dosya bilgilerinin öğretmenler tarafından düzenli tutulması ve güncellenmesinin,
öğrenci başarısı üzerinde etkili olduğu görülmektedir.
Ders Çalışma Yöntemi
* Ders çalışma bir okuma şekli olarak tanımlanmaktadır ama
ders çalışmanın sıradan okumadan farklılaştığı yön bir problem veya
konunun dikkatli ve sorgulayarak incelenmesini gerektirmesidir. Öğrencinin
bilgi ve beceriyi kazanması için ödevleri yapması beklenir. Öğrencinin
ödevde başarılı olması da ödevde istenen şeyin farkında olması ve
çalışmasını bu istekleri karşılayacak şekilde adapte etme yeteneğine
sahip olması gerekmektedir.
* Özetleme, not alma gibi aktiviteleri
kullanma becerisi; hafıza kapasitesi veya önceki bilginin transferi
gibi öğrenciye ait özellikler; metin düzenleme ve kavramsal güçlük
gibi öğrenilecek konuların yapısı; çocuğun ders çalışırken öğrenmesini
kolaylaştıran veya zorlaştıran faktörlerdir. Okuma ve altını çizme
gibi diğer stratejilerden daha derin bir çalışma gerektiren not almanın
başarılı öğrencileri başarısız öğrencilerden ayıran önemli bir faktör
olduğu görülmektedir.
* Başarılı ve başarısız öğrencilerin zeka düzeyleri açısından
belirgin farklar olduğu söylenemez. Ancak başarılı öğrenciler çalışma
alışkanlıkları, uyum, dinleme ve gözlem açısından başarısız öğrencilere
göre daha iyidirler.
* Ders çalışırken öğrenme dışında
başka kaygıların olması, öğrenmenin verimini düşürmektedir. Çocuk
eğer parasal sıkıntılar yüzünden bir işte çalışıyor, anne baba arasındaki
çatışmalar da arada kalıyor ya da arkadaşlık ilişkilerinde sorunlar
yaşıyorsa (ergenlikte özellikle kız-erkek arkadaşlıklarında) öğrenmesi
olumsuz etkilenmektedir. Bu nedenle anne babalar çocuklarını mümkün
olduğu kadar çatışma ve stresten uzak tutmalıdır.
NEDENLER::
Bireysel Nedenler:
* Bilişsel, fiziksel ve
duygusal olgunluk açısından yetersizlik,
* Beden imajı düşük olan öğrencilerin özsaygıları ve akademik
başarılarının da düşük olması,
* Başarısızlığın devamlılığına yol açmada gelişim görevlerini
gerçekleştirememek de etkilidir. Gelişim görevi kişinin yaşamının
belli bir döneminde ortaya çıkan öyle bir ödevdir ki bunun o sırada
başarılması insanı mutlu kılarken, başarılamaması mutsuzluğa ve ileri
ki ödevlerini gerçekleştirmesinde güçlüklerle karşılaşmasına neden
olur. Bu durum, başlangıçta başarısızlığın benliğe mal olan yanını,
daha sonra da kişinin ilerdeki başarısızlıklarını nasıl etkileyeceğini
gösterir.
* Ortaokul ve lise yıllarına rastlayan
ergenlik döneminde yoğunluk kazanan duygusal nedenler, ilgi alanlarının
değişmesi ve çeşitlenmesi önemli başarısızlık nedenlerinden biridir.
Bu dönemde hızlı bir gelişme ve değişim sonucu ergenin dikkatinin
zayıfladığı ve duygusal gerginlik nedeniyle içe çekildiği, kendisiyle
ilgilenmenin arttığı ve belirli noktalarda yoğunlaşmayla düşünce alanının
daraldığı, bütün bunlarında çalışma ve başarıyı olumsuz etkilediği
görülmektedir.
* Ergenlik döneminde gencin sözel olarak ifadesi daha çok
gelişmiştir. Artık sadece olanı değil olabilecek olanı da anlayabilmektedir.
Olasılıkları, hipotezleri, gerçekler ve gerçekdışı mantığı kavrayabilme
gücüne sahiptir. Ergenin soyut düşünce yeteneğinin bu düzeye gelmiş
olması beklendiğinden müfredat programı da bu doğrultuda hazırlanır.
Ancak bilişsel açıdan henüz bu olgunluğa ermemiş öğrenciler başarısız
olabilmektedir.
* Yaşıtlarına oranla fiziksel olarak
geç olgunlaşma da gencin kendine güvenini zedelemekte, kişisel ve
sosyal uyumunu bozmaktadır. Bunun getirdiği özgüvensizlik başarıyı
olumsuz etkilemektedir.
* Çocuğun başarısızlığının çevresi tarafından
küçümsenmesi, çocuk tarafından içselleştirilmekte ve birey başarıyı
hayat boyu benliğini değerlendirmekte bir ölçüt olarak kullanmaktadır.
Sonuçta başarısızlıkla kendi benliğini özdeşleştiren bireye yardımcı
olmaya çalışırken kaygı ve başarısızlık sorunlarının pek çoğuna bir
benlik sorunu olarak bakma zorunluluğu ortaya çıkar. Çünkü yapılan
araştırmalar sanılanın aksine, IQ'nun değil, akademik benlik algısının
başarıyı yordamada daha etkili olduğunu göstermektedir.
* Kaygının çok yüksek yada çok düşük olması gibi motivasyon
eksikliği de başarısızlığa neden olabilmektedir.
* Çocuğun ön bilgilerinin yetersiz olması, diğer bir ifadeyle
bulunduğu sınıf düzeyine gelinceye kadar almış olduğu eğitimle oluşturduğu
akademik temelin gereken becerileri ortaya koymasına engel olması,
* Anlayamadığı konularda soru sormaktan
çekinen, utangaç, kendine güveni düşük ve sınavlarda çok heyecanlandığı
için bildiği soruları dahi yapamayan, kaygılı kişilik yapısı,
* Araştırmalar sınav kaygısı ile
akademik başarı arasında anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Yüksek sınav kaygılı öğrencilerin başarıları düşük sınav kaygılı öğrencilerin
başarısından daha düşüktür. Sınav kaygısının özellikle kuruntu boyutunun
performansı kötü etkilediği belirtilmektedir.
* Geçmişte aynı dersten başarısız olma veya
o ders, konuyla tanışık olmama nedeniyle "Nasıl olsa başarısız olacağım"
önyargısıyla çocuğun yeterince çalışmaması,
* Görme, işitme kaybı, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenler
ders çalışmayı engellediği ve dikkat dağılmasına neden olduğu için
başarısızlığa zemin oluşturur.
* Bu hastalık hallerinden başka
okul olgunluğuna sahip olmama, aşırı hareketlilik, yerinde duramama
ve hareketlerde kararsızlık gibi durumlarda da çocuğun dikkatinin
toplanması güç olduğu için başarısızlık ortaya çıkmaktadır.
* Öğrencinin kaldığı yerin okul
başarısına etkisi incelendiğinde, ailesinin yanında kalan öğrencilerin
yatılı okuyan ya da yurtta kalan öğrencilere göre daha başarılı oldukları
bulunmuştur. Bununla birlikte ailedeki birey sayısı fazla olan öğrencilerin,
birey sayısı az olan öğrencilere oranla başarı seviyeleri daha düşüktür.
* Ders çalışma alışkanlıkları ile akademik başarı
karşılaştırıldığında, öğrencilerin ders çalışma alışkanlıklarının
(zamanı iyi planlama ve kullanma, öğrenme motivasyonu vb.) akademik
başarıyı olumlu etkilediği görülmektedir. Ders çalışma süresi uzun
olan öğrenciler diğerlerine oranla daha başarılı olmaktadır.
* Çocukta öğrenme güçlüğü olması başarısızlığın
çocuktan kaynaklanan en önemli nedenidir. Başarının ön koşullarını
oluşturan yetenekler açısından bazı çocuklar diğerlerine kıyasla daha
dezavantajlıdır.
* Öğrencinin doğuştan getirdiği
özelliklerin yanı sıra onun başarısını etkileyen bir faktörde öğrencinin
sorumluluk alma gücünü kazanmış olmasıdır. Bunun diğer bir anlamı
çalışma alışkanlığının olmasıdır.
* Bunalım ve endişe halleri çocuğun
okul başarısını da engelleyici rol oynar. Psikolojik düzensizliğin
belirli bazı halleri (depresyon) başarısızlık olasılığını yükseltir.
Düşünce süreci sağlıklı olmayan çocuk doğal olarak başarısız olur
ve bu başarısızlık çoğu kez varolan düzensizliği daha da yoğunlaştırabilir.
* İlkokul çocuk için yeni bir sosyal
çevredir. Okulun uyulması gereken kuralları çocuğun diğer çocuklar
ve öğretmeni ile tanışıp anlaşması ve başarmak zorunda olduğu öğrenim
görevleri vardır. Bütün bunlar çocuğun çevreye uyumunu güçleştirebilir.
Okuldaki sosyal çevreye uymakta zorluk çeken çocuklar ise daha çok
okul öncesinde aile dışına çok az çıkmış sosyal ilişkilerden mahrum
bırakılan çocuklardır.
* İlköğretimin son dönemleri ile
lise dönemine rastlayan ergenlik döneminin özellikleri de başarıda
önemli bir etkendir. Bu dönemde hızlı gelişim ve değişim sonucu ergenin
dikkati zayıflamakta, daha çok kendi başına kalma isteği artmakta,
belli noktalara yoğunlaşması ile ilgili düşünce alanı daralmakta,
hayal dünyası içine girmekte ve bütün bunlar çalışmasını ve başarısını
olumsuz etkilemektedir.
Aileye Bağlı Nedenler:
* Anne babanın arasında
sağlıklı bir iletişimin olmaması, huzursuz ve kaygı verici bir ev
ortamı,
* Anne babanın, kendi hayatlarındaki
sıkıntılarından dolayı eleştirel ve sabırsız olması, çocuğun hatalarını
tolere edememesi, baskıcı tutumu, çocuğu zorlamaları, çocuğun iyi
yanlarından ziyade yetersiz yanlarına yoğunlaşması, çocukta kendine
güvensizliğe ve kaygıya bu da başarısızlığa yol açmaktadır.
* Anne babanın çok kaygılı olması çocuğunda
kaygılanmasına neden olur. Anne babalardaki başarısızlık kaygısı başarısızlık
var olmadan hatta daha çocuk okula başlamadan önce de görülür ve bazen
tüm okul yaşamı boyunca sürer. Çocuğa da bulaşan bu kaygı çocuğun
gerçek performansını ortaya koymasını engelleyerek başarısızlığa sebep
olur.
* Çocuk üzerine gerçekçi olmayan
beklentiler ve çocuğa güven duymama önemli bir nedendir. Ebeveynlerin
çocuğun potansiyelinin üzerinde olan beklentilerini çocuklara yansıtmaları
çocukta kaygı ve başarısız olma korkusu geliştirir. Çocuktan başarılı
olması konusunda çok fazla beklenti içinde olmak, onun kişilik değerinin
sadece başarıyla değerlendirilmesi anlamına geldiği için, değerini
anne babasının gözünde başarılı olmaya bağlanması çocukta kaygı yaratmaktadır.
Başarıda en önemli engellerden biri olan kaygı veya korku böylece
ailede yaratılmış olur.
* Evde çocuğun kendine ait bir çalışma
mekanının (oda, masa, bunlar mümkün değilse en azından bir köşe) olmaması,
* Anne babanın zamanı etkili kullanma, okuma, sorumluluklarını
yerine getirme konularında olumsuz model olup, bir taraftan çocuğun
çok fazla televizyon izlemesine, gezmesine kızarken diğer taraftan
zamanlarını hep bu şekilde geçirmeleri.
* İyi niyetle sunulan bilgisayar, TV oyunları gibi teknolojik
olanakların kullanımına sınır getirilmemesi sonucu çocukta bağımlılık
yaratması,
* Ödül verme yöntemini doğru kullanamayarak
çocuğun, başarıyı başlı başına bir ödül olarak görmesinin engellenmesi,
* Çocuğun ders çalışmaktan başka
sorumluluğu yokmuş gibi davranarak aslında gelişimi için gerekli olan
arkadaşlarıyla oyun oynama, sportif faaliyetlere katılma, resim yapma,
müzik dinleme, yetişkinlerle vakit geçirme gibi etkinliklerin anne
baba tarafından gereksiz görülmesi hatta çocuğa bunları gerçekleştirmesi
için izin verilmemesi. Bu tutumların yol açtığı yüksek kaygının sadece
kendisi bile başarısızlığın oluşmasında önemli bir etkendir.
* Aileden çocuğa genler üzerinden
aktarılan özellikler, onun bedensel ve zihinsel yapısında önemli bir
yere sahiptir. Dolayısıyla çocuğun başarısında anne babadan aldığı
bu genler belirleyici rol oynamaktadır. Aile aktardığı genlerle olduğu
gibi çocuğu yetiştirme tarzı ve çocuğa sağladığı olanaklarla da çocuğun
başarısında etkilidir.
* Ailenin eğitim hataları, ana baba
tutumundaki kararsızlık, anne babanın eğitim anlayışındaki farklılık
başarıyı engelleyici olabilmektedir. Çocuğun gereğinden fazla koruyup
güvensiz bir birey haline getirmek yada aşırı baskı ve otorite yoluyla
eğitmek hatalı davranış modelleridir. Bunun yanı sıra anne babanın
geçimsizliği gibi nedenlerde aileden kaynaklanan başarısızlık faktörleridir.
* Ailenin öğrenim durumuna bakıldığında,
başarısız gruptaki çocukların anne ve babalarının başarılı gruptakilere
oranla daha eğitimsiz oldukları görülmektedir.
* Aile içi iletişimin gencin başarısını
etkileyişine bakıldığında çocukların okul başarılarının huzurlu aile
ortamlarında arttığı bulunmuş, buna karşın büyük anlaşmazlıkların
yaşandığı huzursuz aile ortamlarında yetişen çocukların hem kişilik
gelişimlerinde hem de sosyal uyumlarında sorun olduğu görülmektedir.
* Benliğe saygı ile başarı arasındaki
ilişki incelendiğinde yeteneği ölçüsünde başarı göstermeyen erkek
öğrencilerin başarılı erkek arkadaşlarına kıyasla daha olumsuz benlik
tasarımına sahip doldukları bulunmuştur. Ebeveynin kabul ve reddedişiyle
zeka ve akademik başarı ve benlik kavramı arasındaki ilişkiye bakılmış,
babasını "reddediyor" diye algılayan çocukların akademik zekasının
ve benlik kavramının olumsuz yönde etkilendiği görülmüştür.
* Araştırma bulgularına göre aile
içindeki disiplinin de okul başarısında önemli bir etken olduğu kanıtlanmıştır.
Başarısız gruptaki çocukların %30'u bedensel cezalara çarptırılırken
başarılı grupta bu oranın %16'ya düştüğü görülmektedir. Buna göre
aile içindeki ilgi ve sevginin okul başarısın etkileyen önemli bir
faktör olduğu, başarısız gruptaki çocukların daha çok kardeşlerinin
sevildiğini ileri sürerken, başarılı gruptaki çocuklar kendilerinin
de kardeşleri kadar sevildiğini ifade etmişlerdir.
* Farklı sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin problem alanları
ve başarı düzeyleri arasındaki ilişkilere bakıldığında öğrencilerin
derslerden aldıkları notların aritmetik ortalamaları alt sosyo-ekonomik
düzeyden üst sosyo-ekonomik düzeye gidildikçe arttığı görülmektedir.
* Kardeş sayısı ile öğrencilerin
okul başarısı arasında önemli fark bulunmuştur. Buna göre tek çocuk
veya iki kardeş olan öğrencilerin okul başarıları, dört, beş ve daha
fazla olan öğrencilerin okul başarılarından yüksek olmaktadır.
* Anne babaların kültürel yoksunluk içinde olması
ve çocuklarını nasıl eğitmeleri konusunda yeterince bilinçlenmemiş
olmaları başarısızlıkta önemli bir nedendir. Anne ve babanın eğitim
düzeyi yükseldikçe öğrencinin başarı düzeyi yükselmektedir. İyi eğitim
görmüş anne ve babalar çocuklarıyla iyi ilişki kurabilmekte onların
başarı güdüsünü arttırabilmektedir. Anne babanın eğitim düzeyinin
düşük olması aile içi ortamı eğitim açısından elverişsiz kılarak çocukların
zihinsel gelişimini engellemektedir. Çocukların okul başarısını artırmada
zihinsel yetenekler kadar, ailenin sosyal etkinliklere katılma imkanı,
sosyal yaşantı, bilgi ve becerisinin çeşitliliği, anne ve babanın
tutum ve davranışları da etkili olmaktadır.
* Başarısızlık en çok bir işte çalışan
çocuklarda görülmektedir. Bu çocuklar ders çalışmaya zaman ayıramamakta,
yeteri kadar dinlenememekte, maddi sıkıntılar nedeniyle duygusal,
zihinsel ve bedensel gelişimleri olumsuz etkilenmektedir.
* Kişiliğin öznel yanı, insanın
özellik, yetenek, ideal ve değer yargıları gibi konularda kendisine
ilişkin görüşlerinin dinamik örüntüsü benlik tasarımı olarak adlandırılır.
Ebeveynlerin yansıttıkları değer ve davranışlarla çocukta benlik kavramı
oluşur. Benliğin olumlu veya olumsuz gelişiminde ana babanın çocukla
olan ilişki ve yaklaşımları oldukça önemlidir. Başarıyla benlik saygısı
etkileşim içerisindedir. Öğrenme etkinliklerine bireyin katılımını
engelleyen düşük benlik saygısı sonuçta düşük performansa yol açar.
* Ölçülülük ve kısıtlılığa yol açan
ebeveyn davranışları çocukta kendine güven duygusunun gelişimini engeller.
Güven duygusu, kişinin kendini onaylama ya da onaylamama tavrını ve
ne ölçüde yetenekli, başarılı ve değerli olduğuna dair kişinin inancını
yansıtır. Kendine güvenen çocuklar kararlı, bağımsız ve zihinsel fonksiyonlarda
iyidirler. Diğer yandan bir çok çocuk kendine yeterli güveni olmadığı
için yapabileceklerinin daha azını yapar.
* Ebeveynler çocukların yakın çevrelerindeki
modeller olarak ilk özdeşim kuracakları kişilerdir. Anne baba ve kardeşlerin
eğitim düzeyi ve sosyal statüleri çocukların eğitiminde ve hedef belirlemelerinde
önemlidir. Çocukların okuldaki etkinliklerine gösterilen ilgi ve yardım
isteğinin karşılanması, sorularına açıklayıcı cevaplar verilmesi,
anne babanın eğitim düzeyi ile ilişkilidir. Alt sosyo-ekonomik düzey
ailelerin ilgi ve eğitim düzeylerinin düşüklüğü nedeniyle çocuğun
yardım istekleri yeterince karşılanmamaktadır. Özellikle annenin eğitim
düzeyi yükseldikçe çocuğun okul başarısının arttığı görülmektedir.
* Düşük sosyo-ekonomik ebeveynlerin
çocuklarından beklentileri, iç kontrolü, girişimi, merak duygusunu,
konuşma ve ifade yeteneğini, kendine güven ve özerkliğin gelişimini
engelleyecek nitelikte itaat ve bağlılık değerlerine yönelik olabilmektedir.
Orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki ebeveynlerde ise çocuğun benlik
gelişimine uygun beklentiler sözkonusudur. Ebeveynin çocuktan beklentilerini
çocuklarını yetiştirmedeki tutum ve davranışları belirler. Düşük sosyo-ekonomik
ailelerde karı koca ve çocuklarla ilişkilerde baba otoritesi hakimdir.
Çocuk eğitiminde fiziksel ceza, azar gibi olumsuz tekniklere sıkça
başvurulur. Bu disiplin yöntemi çocuğun benlik saygısını zedeler ve
düşük benlik saygısı sonuçta okulda düşük performansa yol açar.
* Evdeki kültürel atmosfer çocuğun
okul başarısıyla dolaylı olarak ilişkilidir. Anne babanın birbiriyle
ve çocukla sohbet ortamları çocukta dil ve düşünce gelişimin sağlar.
Anne baba çocuk arasındaki iletişim alt sosyo-ekonomik düzey ailelerde
yetersizdir. Anne baba birbirleriyle toplumsal güncel olaylar hakkında
nadiren sohbet etmekte ve çocuğun söze karışmasına izin verilmemektedir.
Anne babanın çocuklarının okuldaki durumları konusundaki ilgi düzeyleri
ile çocuğun başarısıyla ilişkilidir. Alt sosyo-ekonomik düzeydeki
ebeveynler okulla iletişimlerinin yetersiz olduğu genellikle öğretmenle
görüşme talebinde bulunmadıkları veli toplantılarına öğretmeninin
yaptırım gücüyle geldikleri ve toplantılarda pasif, sorunlara çözüm
bulmakta yetersiz oldukları görülmektedir. Benzer durum orta sosyo-ekonomik
düzeyden gelen başarısız öğrencilerin ebeveynlerinde de görülmektedir.
* Anne baba geçimsizliğinin olduğu
ailelerde çocuk istismarı ve ihmalinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır.
Çocuk istismarı ve ihmalinin okul başarısını doğrudan etkilediği ve
başarısız öğrenciler arasında istismarın daha fazla olduğu görülmektedir.
* Aile bireylerinden birini hastalanması
veya ölmesi, ana babanın ayrılması, yeni kardeşin doğması gibi değişiklikler
başarı üzerinde etkili olabilmektedir.
* Ailenin sosyo-ekonomik konumu
çocuğun aile dışındaki çevresini; tanışabileceği insanları, girebileceği
okulları, sağlayabileceği meslek olanaklarını belirler. Alt sosyo-ekonomik
aileden gelen çocukların çevrelerinin sınırlı olması başarılarını
ve meslek sahibi olma olasılıklarını olumsuz etkilemektedir.
* Gencin anne babasına karşı duyduğu, ancak
doğrudan ifade edemediği kızgınlığı anne baba otoritesini reddetmek
için kullanarak başarısız olması ve bu yolla anne babasından intikam
almaya çalışması başarısızlığın nedenlerinden biri olabilmektedir.
Ailenin tutumu gerçekte çocuğun algıladığı biçimde olmayabilir. Arzulanan
başarıyı gösteremeyen genç aile otoritesinin bu doğrultuda algılayabilir.
* Başarısız çocukların yarıdan çoğunun babalarının
kendilerine zaman ayıramayacak kadar meşgul oldukları, yarıya yakınının
ailesinde anne baba ilişkisinin iyi olmadığı görülmektedir. Ailedeki
bu ilgisiz ve sorunlu ortam sadece çocuğun okul başarısını etkilememekte
bununla birlikte duygusal gelişiminde de sorunlar yaratmaktadır. Başarısız
çocukların yarıya yakınında dikkatsizlik ve dalgınlık, 3/1'inde arkadaş
ilişkilerinde sorunlar, otoriteyle çatışma, yalan söyleme ve tırnak
yeme gibi belli davranış problemleri gözlenmektedir. Okul başarısızlığıyla
birlikte çocukta davranış problemi de görülüyorsa başarısızlığın kaynağının
anne babanın hatalı tutumu olduğu inancı güçlenmektedir.
* Çocuk ebeveynin eğitim konusundaki
düşünce ve duygularını kendine mal eder. Eğitimsel süreçlere değer
veren, öğretmenin çabasına saygı duyan ebeveynler çocuğun okula karşı
tutumlarını olumlu etkilerken, öğretmene saygısı olmayan yada uzun
bir eğitim görmediği halde yaşamda başarılı olan aileler genellikle
olumsuz etkilemektedir. Benzer şekilde eğitimin önemli olduğunu söylemesine
rağmen okuma ve öğrenmeye hiçbir kişisel ilgi göstermeyen ebeveyn,
çocuğun okula duyduğu ilgiye engel olabilmektedir.
* Bazı anne babalar ilkçocukluktan
itibaren çocuklarında zeka belirtisi ararlar. Her gülümseme, her davranış,
her düşünce, her soru onlar için zeka belirtisidir. Daha sonra çocuklarına
bunları sergiletmeye başlarlar. En küçük bir hataya bile müdahale
ederler. Alınan notlar, sıralamadaki düşüş, öğretmenlerin uyarısı
ana babaların şiddetli tepkilerine yol açar. Bunun çocuk için zararlı
olabileceğini akıllarından geçirmezler. Gelecekteki engelleri bir
türlü düşüncelerinden silemezler ve çocuklarını bunlardan haberdar
etme gereğini duyarlar. "İyi çalışmıyorsun, böyle giderse sefalet
içinde yaşayacaksın", "hayatını kurtarmazsan ömür boyu pişmanlık çekersin"
gibi yoğun endişe dolu konuşmalarla çocuklarının duygusal dengelerini
bozabilmektedirler. Onlardaki bu karamsarlık çocukları da olumsuz
etkiler. Başarısızlık duygusu anne babaların çocukların güçlüklerine
doğrudan katılmalarına neden olur. Çocuklarının her ödeviyle ilgilenerek
kontrol ederek, adım adım izleyerek yardım ettiklerini zannederler.
* Başarısızlıktan tümüyle kendilerini sorumlu tutan ebeveynler,
kendilerini suçlu hissettikçe başarısızlık karşısında hatalı hareket
ederler. Oysa problemi çözmek için öncelikle bu duygudan kurtulmaları
gerekir. Kendileri tek sebep değildir, okul yaşamı, sistemin katılığı,
bilgilerin verilişi, öğretmenin davranışları da hesaba katılmalıdır.
Diğer yandan okulla öğretmeni suçlayarak başarısızlığın tek nedeninin
onlardan kaynaklandığını düşünmekte aile yaşamının düzensizliği, ana
baba arasındaki anlaşmazlıklar gibi ailevi nedenlerin göz ardı edilmesine
yol açabilir.
* Aile çocuğun gelişiminde ilk eğitimcisi
ve etkili olan ilk çevre olduğu kadar okul başarısında da çok önemlidir.
Aile içi ilişkilerin dengeli ve düzenli olması çocuğun başarısını
olumlu etkiler. Sağlıklı bir aile ortamında karşılıklı anlayış sağlanırsa
çocuk kendine güven veren, sorunlarıyla yakından ilgilenen bir anne
baba bulur. Çocuklarla kurulan başarılı iletişim sayesinde çocuğun
başarısı desteklenirken, başarısızlığı durumunda çocuk anlayışla karşılanıp,
nedenleri araştırılıp birlikte mantıklı çözümler bulunur.
* Anne babanın okula karşı tutumları
çocuğu etkilemektedir. Bazı anne balar öğretmen ve okula karşı olumsuz
tutum takınırlar. Bu durum benzer tutumları bir süre sonra çocuğunda
geliştirmesine yol açar. Bazı anne babalar ise çocuklarının okul başarıların
pek önemsemedikleri için az ödüllendirirler. Ailenin okul başarısına
karşı gösterdiği ilginin yetersizliği ile okul başarısızlığı sorunları
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır.
* Okul başarısını etkileyen en önemli
faktörlerden biri de çocuğun sorumluluk almaya ve başladığı işi bitirmeye
alışmasıdır. Bu hemen gelişen bir durum değildir. Bebeklikten itibaren
gelişen ve anne babanın kazandırdığı bir süreçtir. Eğer anne baba
bu duyguyu kazandırmak için fırsatlar yaratmamışsa ve okul zamanı
geldiğinde derslerinin sorumluluğunu almasını istiyorsa bu konuda
bir sorun yaşamaları ihtimali kuvvetlidir.
Okula Bağlı Nedenler:
* Öğrencinin oturduğu yer,
kalabalık sınıf gibi uygun olmayan sınıf içi düzenlemeler ve ısı,
ışık, ses yalıtımı gibi sınıfın fiziki koşullarının yetersiz oluşu,
* Okulun katı, kuralcı, yaratıcı ve özgür düşünceye
imkan tanımayan disiplin anlayışı,
* Ders programlarının kısa zamana çok fazla ünite sığdıracak
şekilde planlanması, ders sürelerini zaman bakımından öğrenci ilgilerine
cevap veremeyecek kadar kısıtlı hale getirmiştir. Öğretmen programın
konularını belli bir yapısal doku içinde ve açıklayıcı bazı ders araçlarından
yararlanarak, belli metotlar kullanarak ve bunları öğrencilere belli
bir sıra ile sunarak görevini yerine getirdiği inancı içindedir. Bu
çaba içinde öğretmen 40-50 kişilik sınıflarda öğrencilerin sorunlarına
ve ilgilerine gereken önemi verememektedir.
* Ders programlarında sadece öğretmeni dinlemeye
ve tahtaya yazdıklarını okumaya dayanan eğitim yönteminin ağırlıklı
olması, yaşayarak öğrenme ilkesinin (öğrencilerin deney yaparak, slayt
ya da film izleyerek, gezilere katılarak öğrenmeleri) gerçekleştirilmesine
fırsat verilmeyişi,
* Gereksiz, sadece öğrenciye bıkkınlık duygusu yaşatmaya ve
öğrenmeden soğutmaya yarayan ödev verme tarzı, araştırma yapma ve
proje geliştirme konularında öğrencilere imkan ve zaman tanınmaması,
* İlgilerin gerisinde çoğunlukla geliştirilmeye
elverişli olan belli bir yetenek bulunmaktadır. Bu yeteneklere işlerlik
kazandırmak için öğretmenin öğrencinin kendi çabasına dayalı çözüm
yolları göstermede yapacağı rehberlik konuların hepsini eksiksiz olarak
sınıfta tek tek sunmaktan daha az yorucu olduğu gibi, daha verimli
sonuçlar da ortaya koymaktadır.
* Okulda sessiz ve edilgen bir sınıf topluluğu, aktif ve gürültülü
bir sınıfa yeğlenmektedir. Böyle bir toplulukta öğretmen aktiftir
ve çok konuşur. Çok konu işler durumda iken öğrenci pasif ve sessiz
ama öğrenme azdır. Bunun tersi bir durum öğretmen ve idarecileri rahatsız
etmekte, öğretmeni sınıfta disiplini kuramama durumuna düşürmektedir.
Oysa öğretmenin başatlığı ve otoriter disiplini öğrencide kaygı yaratıcı
ve öğrenmeyi ketleyici olmaktadır.
* Okulda alışılmışlık ve geleneksellik başarı, yaratıcılık
ise başarısızlık olarak nitelenmektedir. Her insanda bir ölçüde yaratıcılık
vardır. Ancak bu, toplum içinde ve okulda yavaş yavaş söndürülmektedir.
Her zaman her şeyin tek ve doğru bir cevabının olduğu kabul edilmekte
ve pek çok zeki öğrenci tek doğru cevabın baskısı altında yanlış yapma
korkusu içinde öğretmenin fikirlerine katılmasa bile bunu ifade edememektedir.
* Okulda öğrenciler işbirliğinden
çok yarışmayı öğrenmektedir. Bu yarışta yetenekli öğrenciler motive
olabilmekte, ama kazanması umutsuz olan öğrencilerin bu yarışın içine
çekilmesi sınıfı kaygı ve güvensizlik yaratan bir çevre haline getirmektedir.
Sınıftaki bu yarışma ortamında beklenilen başarıyı gösteremeyen öğrenciler
başarısızlık inancı geliştirip derslerden uzaklaşabilmektedir. Oysa
işbirliği ortamında insanlar ortak bir amaca ulaşmak için yeteneklerini
daha kolay ortaya koyabilirler. İşbirliğinin güvenli ortamı yarışma
ortamında olduğu gibi yorucu, hırpalayıcı ve kaygı yaratıcı olmadığı
için öğrenmeye daha elverişlidir.
* Öğretmenler ders dışı etkinliklere yeterince zaman ayırmamakta,
eğitimden çok öğretime ağırlık vermektedir. Bunun sonucu olarak okullarda
akademik gizil güçlerin geliştirilmesi ön plana alınmış resim, müzik,
spor ve diğer artistik yetenekler gibi akademik olmayan güçlerin geliştirilmesi
ihmal edilmiştir. Spor, resim ve müzik gibi konular okul programında
yer alsa da fazla önemsenmemekte, bu konular üzerinde yapılan ders
dışı çalışmalar öğrencinin akademik programını aksatacağı düşüncesiyle
engellenmekte, ancak akademik konularda başarılı olma koşuluyla bu
alanlarla ilgilenme şansı verilmektedir. Bu konular eğer öğrencinin
ilgisini çeken konularsa bunun gerisinde bir özel yeteneğin olduğunu
kabul ederek akademik yönden başarısız olsa bile bu konulara zaman
ayırma şansı verilmelidir. Gerçek yaşama baktığımızda akademik konuların
ürünü olmayan ihtiyaçlar akademik konuların ürünü olanlardan daha
az değildir. Bunlar yaşamı renklendiren insanı mutlu eden ihtiyaçlardır.
* Okullarda öğretim ayrıntılı konular
üzerinde yoğunlaşırken bunlardan genellemelere ulaşma ihmal edilmektedir.
Öğrencinin ilgi ve ihtiyaçları ayrıntılı bilgileri öğrenmede ısrarlı
olsa da ayrıtılar kısa sürede unutulurken genellemeler unutulmamaktadır.
Bunlar üzerinde yeterince durmak için ayrıntılı olguları, bunlarla
ilgili genelmelere ulaşırken ulaşılmış genellemeleri de yeni durumlara
uygularken kullanmak öğrenmeyi daha kalıcı kılmaktadır.
* Öğretimde bilgi kazandırılmaya
önem verilmekte ancak o bilginin öğrenci için ne anlama geldiği üzerinde
durulmamaktadır. Oysa bilgiler yüzeysel ve duygulardan yalıtılmış
biçimde öğrencilerin dışında yer aldığı sürece köklü davranış değişiklikleri
olamamaktadır.
* Okul programları ve sınıf etkinlikleri
çocuk zihninin psikolojik yapısına göre değil, yetişkin mantığının
işleyişine göre düzenlenmektedir.
* Öğretmenlerin sınıflarda daha çok başarılı
öğrencilerle ilgilenme eğilimi, kendi branşlarından farklı branşlardaki
derslere eğitici olarak girmesi, boş geçen dersler, öğrenciyi bir
üst eğitim programına hazırlayıcı eğitim ve rehberliğin verilemeyişi
gibi faktörlerinde başarısızlık üzerinde çok etkili olduğu düşünülmektedir.
* Öğretmenin beklentisinin az veya
düşük olması, öğrenciye daha az övgü ve dikkatle yaklaşarak öğrencinin
başarı konusundaki beklentisini düşürmesine ve öğrencinin daha az
çaba harcayarak kötü notlar almasına neden olur ve öğrenciyi giderek
daha da başarısız kılan bir kısır döngü ortaya çıkarır.
* Okulun fiziki imkanlarındaki yetersizlikler,
öğrenci sayısının kapasite üstünde olması, gerekli ders araç gereçlerinin
yetersizliği, okuldaki öğretmen açığı gibi nedenler okul başarısını
olumsuz etkiler.
* Okulda dayak ve aşağılanma gibi
davranışlara maruz kalmış çocuklarda uyum problemlerinin yanı sıra
akademik başarısızlık da yüksek oranda görülmektedir.
* Okul değiştirme ve devamsızlık
düşük okul başarısına yol açmaktadır. Okula devamsızlık ilk yıl içerisinde
diğer yıllara oranla daha zararlı olsa da tüm sınıf düzeylerinde yapılan
uzun süreli devamsızlıklar öğrenciyi hem derslerden hem de okul ortamından
uzaklaştırdığı için başarısızlık ve uyum sorunları ortaya çıkabilir.
Bununla birlikte okul değiştirme çocuğun yeniden uyum sağlamak zorunda
kalmasını gerektirmekte, alışıncaya kadar geçen zaman da çocuğun derslerden
geri kalmasına neden olmaktadır.
* Okulu öğretmen için yaşanmaz hale getiren en büyük etken
okul yöneticisinin geleneksel, demokratik olmayan ve çağdaş eğitim
anlayışından uzak yönetim anlayışıdır. Bir çok okulda bugün yüksek
düzeyde bürokratik ve biçimsel bir yapıyla birlikte katı bir hava
vardır. İdareciler mevzuata hakim oldukları kadar etkili yöneticiliğe,
çocuk gelişimi ve eğitiminin temel noktalarına hakim değildir. İdareciler
yönetimde yetersiz ve kişilik özellikleri bakımından yönetici olmaya
elverişli olmadıklarında, yönetimin ilke ve kurallarını kötüye kullanıp,
öğretmeni etkisiz kılabilmektedir. Bu durum çalışan öğretmenler için
önemli ölçüde ruh sağlığını bozucu etki yaratır. Çünkü öğretmen ve
okul idarecileri arasındaki ilişki okulun havası ve öğretmenin morali
üzerinde büyük etkiye sahiptir. Araştırmalar göstermektedir ki ekonomik
gereksinimlerin karşılanması bile, kendine saygı gereksinmesi karşılanmadan
fazla etkili olamamakta ve verimi yükseltememektedir.
* Bazı düşük sosyo-kültürel çevre
çocukları için okul zor bir çevre olabilmektedir. Tüm çabalara karşın
genelde okullar orta sınıf kurumlardır. Bunun anlamı orta sınıftan
gelen çocuğun okul ve ev çevresi özellikle değerler sistemi ve dilin
kullanımı açısından büyük ölçüde birbirine benzerlik gösterir. Oysa
yetersiz çevre koşullarından gelen çocuklar için okul ve aile yaşantısı
arasındaki farklılıklar onları öğrenme sürecinden uzaklaştıran faktörlerdir.
Evde edindikleri düşünme ve davranış biçimleri, okulun değer ve ödül
sisteminden farklılık gösterdiği ölçüde başarısız olma olasılıkları
artmaktadır. Bu çocuklarla okul arasındaki uçurum öğrenciler kadar
öğretmen ve aileleri de etkilemektedir. Aile okulun amaç ve metotlarını,
öğretmenler de çocuğun ev şartlarını ve çevresini anlamakta güçlük
çekebilmektedirler. Öğretmenler kültürel açıdan dezavantajlı olarak
niteledikleri bu çocuklardan daha az şey beklemekte, dikkatlerinin
büyük çoğunluğunu diğer öğrencilere yoğunlaştırmaktadırlar. Öğretmen
beklentisinin düşüklüğü öğrencide başarı için güdülenmede başlı başına
engeldir.
* Öğretimin bireysel özelliklere
göre gerçekleştirilmesi başarı ve başarısızlık nedeni olan başka bir
etkendir. Uygulanmakta olan eğitim orta düzeydeki eğitim orta düzeydeki
öğrencinin kapasitesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Dersler bazı
öğrencilere güç bazılarına kolay gelmektedir. Bunun sonucu olarak
da öğrencilerin bir kısmı dersler kolay geldiği için çalışmamakta
tembelliğe alışmakta, bir bölümü de zor geldiği için zorlanmaktadır.
* Öğretmenin başarı durumunda oldukça etkili
bir görevi vardır. Okulda bilgi aktarma ve öğrenim sürecini yöneten,
sınıf içi düzen ve disiplin sağlayan kişi olarak çocukların olumlu
benlik ve kişilik kazanmalarında onlara bir model olma ve yönlendiricilik
görevi de vardır. Grubun uyumunu sağlamak ve her öğrenciyi bu uyum
içinde yaratıcı, mutlu ve başarılı bir birey olmaya yönlendirmek öğretmenin
eğitimcilik yeteneğine, anlayışına ve sevecenliğine bağlıdır.
BELİRTİLER:
* Genellikle okul
başarısızlığı gösteren çocukların başarıları, gerçek yeteneklerinin
altında seyreder.
* Okul başarısızlığı gösteren çocuklarda, çoğunlukla
amaç ve değer eksikliği, aşağılanma sonucu oluşan duygusal örselenme,
olgunlaşmamış ilişkiler, endişe ve huzursuzluk gibi belirtiler görülür.
· Bu çocuklar, yetersiz çalışma alışkanlığı, dikkati yoğunlaştıramama,
hayal kurma, aşırı hareketlilik, ödevlerini tamamlayamama ve organize
olamama gibi özelliklere sahiptirler.
* Genellikle sınıfta ya çok sessiz ve
uslu yada çok gürültücü ve yaramazdırlar, sınıf arkadaşlarıyla sürekli
tartışır ve otoriteyi kabul etmek istemezler.
Ödevlerini hazırlarken dikkatsiz ve vurdumduymazdırlar.
* Sınıfta ya hiç derse katılmaz ya da
çok az katılırlar. Zamanlarını başta kalem yontma ve kemirme olmak
üzere her çeşit eşya ile oynayarak, çevresindekilerle konuşarak ve
onları rahatsız ederek geçirirler.
* Bunların dışında çocuğunuzla ilgili olarak;
Ø Öğretmenden çocuğunuzun derste başarısız
olduğuna dair uyarılar alıyorsanız,
Ø Kitabı önünde saatler boyunca çalıştıktan
sonra bile, hala anlamadığından şikayet ediyorsa,
Ø Nasıl çalışacağını bilmediğini söylüyorsa,
düzensiz bir tarzı olduğu fark ediliyorsa,
Ø Çalışmaya harcadığı zamanın karşılığı
olacak notlar almıyorsa,
Ø Ana noktalardan çok önemsiz noktalar
için vakit harcıyorsa çocuğunuzun yardıma ihtiyacı olabilir.
ÖNERİLER:
Anne Babaya Öneriler:
* Çocuğun okuldaki başarısızlığının altında yatan nedenler araştırılmalı,
çocukla birlikte ortak çözümler aranmalıdır.
* Düşük başarıda sebep zihinsel olgunlukta normal
sınırlar içinde bir gecikme ise sabırlı olmak, çocuğun durumunu doğru
değerlendirmek gerekir. Çocuğun gerçek kapasitesini (ilgi, yetenek,
tutum, zeka) araştırmak ve gözlemlemek, beklentileri buna göre şekillendirmek
gerekir. Çünkü çocuk anne babasının beklentilerine cevap vermeyeceğini
farkederse amaç için uğraşmaktan vazgeçer.
* Başarısızlığın utançla karşılandığı ortamda
çocuk güçlüklerin üstesinden gelmekte sıkıntı yaşayabileceği için,
çocuğun başarısızlığı aile içinde utanç verici bir durum değil, çaba
gösterince aşılabilecek bir engel olarak kabul edilmeli ve bu çocuğa
hissettirilmelidir.
* Anne babalar çocuklarını olduğu
gibi görmeyi ve kabul etmeyi öğrenmelidir. Çocuğa
kapasitesine ve bireysel özelliklerine en uygun öğrenme yöntemini
seçmesi konusunda imkan ve destek verilmeli, gerçekleştiremeyeceği
hedefler altında ezilmesine izin verilmemelidir.
* Olumlu davranışları teşvik edici
ödüller verilmeli ancak yerine getirilemeyecek vaatlerde bulunulmamalıdır.
Ödül verirken dikkatli olunmalı, her başarısından sonra ödül vererek
çocuğu ödül için çalışır hale getirmekten kaçınılmalıdır. · Başarıda
önemli bir faktör etkili ve verimli çalışmaktır. Bu nedenle çocuğa
zamanı iyi kullanma ve yönetebilme becerisi kazandırılmalıdır. Burada
önemli olan çocuğun derse ve ders dışı faaliyetlere yeterince uygun
bir şekilde zaman ayırabilmesidir.
* Eğer çalışma davranışının sıklığı
artırılmak isteniyorsa, çalışma hoşlanılan ve sık yapılan bir etkinlikten
önce yer almalıdır.
* Anne babalar çocuklarının kaygılarını arttıracak
yaklaşımlardan kaçınmalı, başarılı olmak için çok çalışmak yerine
etkili çalışmanın gerektiğini kabul etmelidirler. Bunun için de özellikle
çocuklarına zamanını programlı olarak kullanmayı öğretmelidirler.
* Başarıda ölçü başkaları değil
çocuğun kendisidir. Bunun için çocuk kesinlikle başkalarıyla kıyaslanmamalıdır.
* Çocuğun kendi görevleri ve sorumluluklarıyla
başbaşa kalmasına ve kendi sorunlarını çözebilmesine küçük yaştan
itibaren izin verilmelidir.
* Çocuğunuza yapabileceğiniz en
büyük yardım ilgi ve yetenekleri konusunda onu yönlendirmek, ona ihtiyacı
olan desteği sağlamaktır.
* Anne ve baba olarak geçmiş okul
yaşantımızdaki başarılarımızı çocuğumuzun tekrarlamasını beklemek
ya da elde edemediklerinizi çocuklarınmzı zorlayarak onların sayesinde
elde etmeye çalışmak, sadece kendimizi tatmin etmekten öte bir işe
yaramaz ve ne yazık ki çocuğun geleceği için son derece olumsuz adımlar
atılmış olur.
* Çocuklarla büyükleri motive eden şeylerin her zaman aynı
şeyler olmadığını akılda tutarak sonuç değil çaba ödüllendirilmelidir.
* Özgüven başarı karşısında duyulan
güzel sözlerle yeşerir. Yapacağınız övgülerin yerinde olmasına dikkat
edin ve her gün çocuğunuzda övgüye değer bir şey bulun.
* Anne babalar çocuklarıyla iyi
iletişim kurarak çocuklarını daha iyi tanımalı, uygun öğretme biçimlerini
öğrenmeli, çocuğa sevgi ile yaklaşmalı, onları sık sık ödüllendirmeli,
mümkün olduğunca dengeli, tutarlı ve kararlı olarak sağlıklı bir gelişim
için uygun bir ev ortamı hazırlanmalıdır.
* Başarı kişinin yeteneklerinin yanı sıra bu
yeteneklerin geliştirilmesinde uygun ortam ve koşullarla da ilgilidir.
Bilgi veren çocuğu düşünmeye teşvik eden, onunla tartışan, sorularına
açıklayıcı cevaplar veren ebeveynlerin çocukları, dilsel ve zihinsel
seviyelerini azami seviyeye çıkarma imkanı bulurlar.
* Kişinin herhangi bir kavramla ilgili aldığı
uyarımlar sonucu vardığı yargı, bir çok durumda onun geçmişteki öğrenim
deneyimlerinin bir fonksiyonu olan, hazır bulunma düzeyi ile ilişkilidir.
İlk yıllardaki tecrübeler yeni öğrenmeleri kolaylaştırıcı veya engelleyici
olabilir.
* Çocuğun anababasının gözetiminde
çalışmasını sağlamanın yollarından biri birlikte bir çalışma saati
belirlemektir. O saatte ana babadan biri evde bulunarak gerektiğinde
çocuğa yardımcı olabilir. Çalışma saati içinde başka hiçbir şeyle
ilgilenmesine izin verilmez. TV izleyemez, telefonla konuşamaz, böylece
çocuğa zorla ders çalıştırmazsınız ama dersin dışında birşeyle ilgilenmesini
yasaklayabilirsiniz. Yapılacak ödev olmasa bile çalışma saati kaldırılmamalıdır.
Çalışma saati sırasında çocuk odasına girip kapısını kapatmamalıdır.
Bu yöntemin başarılı olabilmesi ana babaların uygulamadan vazgeçmemelerine
bağlıdır. Çalışma saati sona erdiğinde çocuk istediğini yapmakta özgür
kalır.
* Ebeveynlerin çocuklarının okuldaki
durumları ilgi düzeyinin objektif ölçütü okullara yapılan sık ziyaretlerdir.
Tüm sosyal düzeylerde ve farklı sosyal alanlarda ebeveynler öğretmenlerle
diyalog içindeyseler çocukların derste daha başarılı olduğu görülmektedir.
Ebeveynlerin ilgisi çocukların yetenek sınırlarının öğrenilmesinde
faktördür. Araştırmalar bu tür ziyaretleri orta sınıf ebeveynlerin
daha sık yaptığını göstermektedir.
* Başarısız çocuklarına yardımcı
olmak isteyen anne ve babalar çocuğun tüm ödevlerine katkıda bulunarak,
onlar için çalışıp araştırarak, evin düzenini onlara göre değiştirerek
gerçek yardımda bulunduklarını sanırlar. Oysa önemli olan çocuğun
tek başına kendi sorumluluğunu üstlenmesidir. Anne ve babanın çocuğun
çalışmasına güvenli ve sıcak bir ilgiyle katkıda bulunması gerekli
durumlarda çocuğun yönelttiği sorulara yardımcı olması yeterlidir.
Öğretmene Öneriler:
* Öğrencileri ayrı ayrı tanımaya
çalışmalıdır. Onları farklı sosyo-ekonomik ve kültürel dünyalardan
gelen, farklı potansiyele sahip bağımsız bireyler olarak kabul etmek
ve değerlendirmeleri bu ölçüye göre yapmak "kıyaslama" yanılgısına
düşmeyi engelleyecektir. Öğrencilere yöneltilen "beklenti düzeylerinin"
farklı olmamasına, çeşitli etkenlere bağlı olarak onlara farklı yaklaşımlarda
bulunmamaya özen gösterilmelidir.
* Öğretmenin öğrencinin ders başarısına ilişkin olarak olumsuz
beklenti içinde olmasının bile başarısızlığa yol açtığını göz önünde
bulundurarak önyargısız olmalıdır.
* Öğrenmenin pek çok öğrenci için sıkıcı ve zor gelen bir
aktivite olduğunu unutmayarak öğrenmeyi kolaylaştırmaya çalışmak temel
bir ilkedir. Öğrencileri Kolejlere ya da Anadolu liselerine hazırlamak
yerine, öncelikle onlara öğrenme sevdirilmelidir.
* Öncelikle davranış bozukluğu veya uyum sorunu gösteren öğrencilerin
sorunlarıyla meşgul olunmalıdır. Ancak bu taktirde sınıfta öğrenme
ortamı oluşabilir.
* Başarısız öğrencilerin başarabileceği
bir "konu" ya da "etkinlik" mutlaka vardır. Önemli olan bu fırsatın
çocuğa verilmesidir. Başarması ve arkadaşlarıyla paylaşması için tüm
çocuklar desteklenmelidir.
* Başarısız öğrenciyi, görmezden gelmek başarısızlığını
daha da arttırarak, "başarısızlık kaygısının"daha da pekişmesini sağlar.
* Öğrenciye verilen değer başarısına
bağlı olarak koşullu bir biçimde verildiğinde öğrencinin başarısızlığı
süreklilik kazanacağı için, kabul edici bir yaklaşım içinde bulunulmalıdır.
* Ders dışı konular öğrencinin ilgisini
çeken konularsa bunun gerisinde bir özel yeteneğin olduğu göz önünde
bulundurularak çocuğa akademik yönden başarısız olsa bile bu konulara
zaman ayırma şansı verilmelidir. Akademik konuların ürünü olmayan
ihtiyaçlar akademik konuların ürünü olanlar kadar önemli ve insanı
mutlu eden ihtiyaçlardır.
* Öğrencinin bilgilerin verilişi sırasında neler yaşadığı,
hangi duyguların içinde bulunduğu, dışarıda olup bitene nasıl tepki
verdiği, o bilgilerin yaşantısal ve gerçek anlamlarıdır. Öğretmenin
öğrencinin ihtiyaçlarını farkedip onlara duyarlı olması ve bilgileri
öğrencinin ihtiyaçlarına uyarlayabilmesi öğrenmeyi kolaylaştırır.
* Sınıfta öğretmenler konuları öğretirken öğrenciye
kendi benlikleri hakkında olumsuz tutumlarda edindirebilmektedir.
Bu durum hem çocukların öğrenmelerini güçleştirmekte hem de benlik
saygılarını olumsuz etkilemektedir. Öğretmenler öğrencilerin bilgilerini
değerlendirirken alınan zayıf notlar için "henüz yeterli öğrenme gerçekleşmedi"
mesajını vermek yerine, benliğin yetersizliğine dair mesajlar verebilmektedir.
Bu durumda henüz oluşum aşamasındaki özsaygıyı olumsuz etkileyebilmektedir.
* Okulda duygusal nitelikli öğrenmelere önem verilmemektedir.
Oysa en köklü davranış değişiklikleri bu tür öğrenmelerle sağlanır.
İnsanlarla olumlu ilişkiler kurma, başkalarına karşı olumlu tutumlar
geliştirme ancak gerçek yaşantılarla sağlanır. Okul duyguların konuşulacağı
bir yer olmadıkça olumsuz duyguların öğrenme üzerindeki etkileri önlenemez.
Çünkü olumsuz duygular öğrenmeyi zorlaştırır ve öğrenilenlerin unutulmasını
kolaylaştırır.
* Çocukları öğrenmeden soğutmaya yarayan değil, öğrenmenin
tadına varmayı kolaylaştıran ödevler verilmelidir. Dersle bazen de
ders dışı bir konuyla ilgili küçük araştırmalar yaptırmak, hem birbirlerini
motive etmeleri, hem de konunun daha eğlenceli hale gelmesinin sağlaması
için grup çalışmaları yaptırmak etkili olabilir.
* Tüm bunların ötesinde bireyin sadece okulda değil tüm yaşamında
başarısız olma olasılığının önüne geçilebilmesi için başarısızlık
sorunu ele alınırken öğrenciye yapılacak her türlü yardımın psikolojik
yardımla desteklenmesi sorunun temelden çözülebilme olasılığını arttırır.
Psikolojik danışma ile bozulan benlik algısına, bireyin kişilik değişmesine
müdahale edilebilmektedir. Bu süreçte odak noktası bireyin benliği
ve gelişmesi olacaktır. Çünkü başarısızlık sorununun çözümü ancak
bir benlik sorunu olarak ele alındığında köklü bir çözüm sağlanabilmektedir
* Sınav kaygısının tedavisinde önceleri
sistematik duyarsızlaşma ve gevşeme tekniklerine dayanan tedaviler
yaygınken, davranışçı terapilerin sınav kaygısını azaltmada başarılı
ancak performansı geliştirmede başarısız olduğu görüldüğü için günümüzde
bilişsel teknikler üzerinde durulmaktadır.
* Bilişsel davranış değiştirme ve
verimli ders çalışma becerisi eğitiminin sınav kaygısına ve başarıya
olan etkisi incelendiğinde öğrencilerin sınav kaygısında azalma not
ortalamasında ise yükselme görülmüştür. Bilişsel davranış değiştirme
tekniği, not ortalamasını yükseltmede tek başına kullanılan verimli
ders çalışma eğitimine oranla daha başarılıdır. Sınav kaygısının ana
nedeni sınav öncesi yeterince hazırlanamama olduğu düşünüldüğünde
verimli ders çalışma eğitiminden sınav kaygısının azaltılması ve akademik
performansı yükseltmesi beklenir. Ancak sadece çalışma beceri eğitiminin
akademik başarıyı yükseltmede ve sınav kaygısını azaltmada etkisiz
olduğu görülmektedir.
* Araştırmalar sınav kaygısının
duyuşsal ve kuruntu boyutuna yönelik bilişsel ve davranışsal terapi
tekniklerinin yanında akademik performansı düzeltmede etkili olan
çalışma alışkanlıklarının ve soru çözme eğitiminin birlikte kullanılmasının,
hem sınav kaygısını azaltmada hem de performansı artırmada etkili
olduğunu göstermektedir.
* Öğretmenlerin meslek tecrübesi, eğitim anlayışları, kullandıkları
yöntem ve teknikler başarı üzerinde etkili olmaktadır.
* Okul yöneticileri okulda başarısız
olan öğrenci için çocuğun öğretmenleri, rehberlik servisi, öğrencinin
velisi ve rehberlik araştırma merkezi gibi çeşitli kurum ve kuruluşların
işbirliği içinde çalışılmasına gerekli desteği sağlamalıdır.
* Okul rehber öğretmenleri gerekli çalışmaları
yaptıktan sonra anne babalara ve öğretmenlere rehberlik yaparak çocukta
başarısızlığa yol açan nedenlerin saptanmasına yardımcı olabilirler.
* Öğretmenler başarısız çocukların
başarılarını artırmak için sık sık öğrenci ve ailesiyle görüşerek
bu çocukların zayıf taraflarını tespit edip öğrenme isteklerini arttırıcı
çalışmalar yapabilirler. Çocuktaki gelişim ve gerilemeleri yakından
takip edebilen, çocuk gelişimi hakkında çok deneyimli olan ve akranlarıyla
karşılaştırma imkanı olan öğretmenlerin anne babalarla iletişim içinde
olması önemlidir.
* Öğretmenler yoksul çevrelerden
gelen çocukların kolay öğrenebileceği öğretim yöntemleri geliştirilebilmelidir.
Bu çocukların öğrenmelerini kolaylaştırmak için okul içinde özel sınıflar
açılarak ek çalışma yapmaları sağlanabilir, müze tiyatro vb. gibi
yerlere çeşitli geziler düzenlenebilir.
* Öğretmenin en önemli görevlerinden
birisi, çocukların yetenek ve ilgilerini erken yaşta tespit ederek,
bunlar doğrultusunda eğitimi bireyselleştirmektir. Bu doğrultuda bireyselleştirilmiş
eğitim programları düzenlenip, öğrencilerin zeka ve yeteneklerine
en uygun eğitimi vererek, öğrencinin bireysel gelişimine yardımcı
olunmalıdır.
* Farklı ilgi ve yetenekteki çocukları
aynı okula göndermek başarısızlığın artmasına neden olabilir. Oysa
çocukları ilgi ve becerisine uygun okullarda eğitmek hem yaptığı işten
zevk alan, duygusal açıdan iyi bireylerin, hem de ülkenin ihtiyaç
duyduğu farklı vasıflara sahip insan gücünün yetişmesini kolaylaştırır.
* Gerek bedensel gerekse zihinsel
beceri kazandırma, eğitimin çok önemli amaçlarından biridir. Mantıksal
düşünme, felsefe, matematiksel düşünme gibi zihinsel beceriler kadar,
bedensel beceriler, el becerileri, sanatsal etkenlikler de çok önemlidir.
İyi bir okul bunları geliştirmeye de önem vermelidir.
* Eğitimde verilen bilginin amacı
olmalıdır. Bilgi yüklemeyi hedefleyen ezberci eğitim sistemi bütün
karşısavlara karşın tüm okullarda sürüp gitmektedir. Ezbersiz eğitim
öğrenci odaklı eğitim gibi adlarla yapılmaya çalışılanlarda henüz
deneme aşamasında olan uygulamalardır. Bu yolda ilerlemek zaman almaktadır,
çünkü eleştirel düşünce eğitimi, farklı yöntemler, farklı öğretmenler
hatta farklı aileler istemektedir ve kendi başına bir kültürdür.
* Başarılı bir öğrenme ortamının
oluşturulması büyük ölçüde iyi bir öğrenci öğretmen diyalogunun oluşmasına
bağlıdır. Öğrencinin bireysel özelliklerini tanıyan, başarısı nedeniyle
sınıf içinde onun gururunu okşayan, başarısız olduğunda destek gösteren
öğretmen çocuğun ders başarısını olduğu kadar grup içindeki durumunu
da etkiler. Güven duygusu hisseden çocuk sınıf içindeki uyumunda olduğu
kadar ders başarısında da gelişme gösterir.
İdareciye Öneriler:
* Etkili bir idareci, iyi bir okulun meslek doyumu yüksek
öğretmenler tarafından oluşturulabileceğinin farkındadır. Öğretmenlerle
ilişkisinde ana baba rolüne girip onları çocuk yerine koyarak iletişim
kurmak yerine, kendilerinin de bir öğretmen olduğunu unutmadan, yetişkin
yetişkine iletişime geçerek, karar aşamalarında ve uygulamalarda sorumluluğun
paylaşıldığı demokratik bir ortam yaratır. İyi bir idareci, okulda
eğitim için gerekli araç gereç vb. gibi ihtiyaçların sağlanması ve
korunması, işlerin yönetmeliklere bire bir uymasına önem verdiği kadar
hatta bunlardan da çok öğretmenin motivasyonuna, çalışma ortamına,
ihtiyaçlarına önem veren idarecidir.
* Bu gün sahip oldukları donanımlardan
dolayı idarecilerin çocuklara yaklaşımları öğretmenlerin yaklaşımları
kadar sağlıklı olamamaktadır. Bu durum öğretmenlerin çocuklara yönelik
çalışmalarını etkileyen, öğretmen ile öğrenciyi karşı karşıya getiren
önemli sorunlara neden olabilmektedir. Çünkü öğreniciyle ders içinde
ve dışında sürekli birlikte olan, dolayısıyla öğrencilerin gelişimini
yakından takip eden ve ihtiyaçlarından haberdar olan bir kişi olarak
öğretmen çalışmalarında idareden destek beklemektedir.
Öğrenciye Öneriler:
BAŞARISIZ OLMAK İÇİN
1. Hedef Belirlemeyi Dert Etmeyin: Hedef belirlemek
diye bir ilkeden bahsederler ama siz aldırmayın. Hedefim olsun diye
kendinizi kısıtlamayın yeteneklerinizi sınırlandırmayın. Her şey sizin
hedefiniz olabilir. Sabah başka hedefiniz olur akşam başka. Bu sizin
akıl zenginliğinizi gösterir. Kendine tek hedef seçip ona ulaşacağım
diye çabalayanlara gülüp geçin. Hedefiniz günlük olsun taze kalsın.
Hedef seçeceğim diye kendini zorlayanlara aldırmayın siz kendinize
kolay ve rahat şeyleri hedef diye seçin. Böylece başarısızlığın güvenli
bir adımını atmış olursunuz.
2. Zamanı Kullanmayı Tasa Etmeyin: Bir
işi yapmaya ya da bir yere gitmeye karar verdiniz diyelim saate bakmayın.
Saat nasıl olsa size bakıyor, sizin ona bakmanıza gerek yoktur. Geç
kalırsanız ki, böyle yaparsanız her zaman geç kalırsınız mutlaka uygun
bir mazeretiniz olsun. Hayatınızı program yaparak daraltmayın. Biliyorsunuz
ki program yapmak yaratıcılığı engeller. İşlerinizi günlük yapın,
yapacağınız işler için size sekiz saat yeter. Sekiz gün sonrasını
hesaba katmayın, sekiz ay sonrasını aklınıza bile getirmeyin. Her
işinizi ucu ucuna yetiştirin, ders çalışacaksınız sınavların öncesini
bekleyin.
3. Önce Yapın Sonra Düşünün: Başarısızlık
için kesin ilkelerden birisi de budur. Sakın ola yapmadan önce düşünmeyin.
Siz düşünmekle zaman kaybedenlerden olmayın. Önce yapın, sonra düşünürsünüz.
Yaptığınız yanlış olursa "Bak bunu hiç düşünmemiştim" dersiniz. Siz
yapıcı olun sürekli olarak yapın. Yapayım da ne yapayım, nasıl yapayım,
ne zaman yapayım diye düşünürseniz başarısızlık şanınıza leke sürersiniz.
Böyle düşünenler pek zeki olmayıp kendine güvenmeyenlerdir. Siz kendinize
güvenin, sonuç istediğiniz gibi çıkmıyorsa sizi anlamıyorlar ya da
sizi baltalıyorlardır. Ama siz yolunuza devam edin.
4. Yapacağınız İşte Gerçekçi Olmayı Bir Tarafa
Bırakın: Bu "gerçekçi ol" sözü sizin için değildir. Çünkü siz
gerçek dışını başarmak için yaratılmışsınız. Acaba yapmak istediğimin
koşulları var mı diye düşünmeyin. Siz yapın koşullar arkadan gelsin.
Bir an önce başarılı olmak isteyip başarısız olun ki zamanında deneyim
sahibi olasınız. İsteğinizi olanaklarınızla sınırlandırmayın siz standart
biri değilsiniz.
5. Başarısızlığı Kendinize Mal Etmeyin: Başarısızlık
mutlaka sizden başka biriyle ilgilidir. Ya sizi çekemediler, ya engellediler
ya da kaderiniz kötüydü. Siz hiçbir zaman kendinizde hata bulmayın
ki başarısızlık yolunda eksiksiz yürüyebilesiniz. Hem başarısız olsanız
ne olur ki. Zaten yapmak isteğiniz şeyi istemiyordunuz ki, onu öylece
denemek istemiştiniz, şimdi de başka bir şeyi denersiniz olur biter.
Hayat uzundur değil mi? Başarısızlık yolunda yürümek için başka ilkelerde
vardır ama bunlar da yeter. Yolunuz açık olsun.
BAŞARILI OLMAK İÇİN
1. İstek (Motivasyon): İnsanın başarılı olmasının ilk
koşulu "Ben bunu yapmak istiyorum" diyebilmesidir. Ne öğrenci, ne
futbolcu ne de bir işçi istek olmadan çalışabilir. Bizim yanlışımız
bunun yerine zorlamayı, zorunlu kılmayı, kandırmayı koymamızdır. Bir
kişiyi karşımıza alıp "Bunu yapmalısın yoksa aç kalırsın" derseniz
o kişi istediğinizi yapar ama istek duymaz. Eğitim sistemimiz, çalışma
hayatımız bunu yapmaktadır. Bu nedenle de başarılı olamamaktadır.
Motivasyon güdüleme değildir. Kişide istek uyandırabilmedir. Başarının
ilk adımı da budur.
2. Donanım: İnsanın başarısı için gereken
donanımı kazanması gerekir. İnsanın bilgi donanımı, uygun davranış
kazanımı, beceri geliştirmesi, her konu için özellikler taşıyan bir
alt yapı oluşturur. Donanım kazanılması için de disiplinli çalışmak
ön koşuldur. Hiçbir başarı disiplinli çalışma olmadan gerçekleştirilemez.
O zaman da, gününde değildi, morali bozuktu, talihi yaver gitmedi,
gareze uğradı türünden mazeretlerin arkasına sığınır. Uygun donanım
sağlanmadan kimse güvenilir bir başarı elde edemez. Bu da bizim pek
bilmediğimiz, hiç sevmediğimiz bir konudur. İnsan kişiliği yetkinleştirilmede
de disiplinli çalışmayı gerçekleştirmek hemen hemen olanaksızdır.
Disiplinli çalışma ise başkasının zorlamasıyla değil, ancak kişinin
öz disipliniyle gerçekleşecektir. 3. Özgüven:
Özgüven başarının hem ön koşullarından, hem de en önemli engellerinden
biridir.
· Özgüvenin temeli taşıdığımız değerlerdir. Taşıdığımız değerlerin
bizde gerçek bir değer oluşturmasının yolu da bu değerleri kazanmış
olmaktır. Eğer taşıdığımız değerler bize en yakınlarımızda olsa başkaları
tarafından verilmişse gerçek bir özgüven oluşmaz. Değer kavramı toplumdan
topluma, kültürden kültüre, çağdan çağa değiştiği halde kendi kazandığımız
değerlerin oluşturduğu özgüven değişmeyen bir özellik taşır. Bu nedenle
çocuk yetiştirmenin temel kurallarından biri onları bizim değerli
saymamız kadar onları kendi kazanacakları değerlerin bilinciyle yetiştirmektir.
Bunun için de yapabileceği her şeyi çocuğa öğreterek kendi yaptıklarıyla
kazanacağı değerlerle oluşan özgüvenlerini güçlendirerek işe başlamalıyız.
Bu temel kural gençler içinde yetişkinler içinde geçerlidir.
· Özgüvenin önemli bir etkeni de haklı olduğuna inanmaktır. Haklı
olduğuna inanan kişi özgüveni yüksek kişidir. Haklılık öylesine itici
bir güç oluşturur ki pek çok engel bu güçle aşılabilir. Sınavı kazanmasının
kendi hakkı olduğuna inanan bir öğrenci daha başarılı olur. Elbette
bu duygunun oluşması içinde başarıyı hak etme çabasının varlığı gerekir.
· Yararlı bir iş yaptığını bilmekte özgüvenin bir başka etkenidir.
İnsanlar gösterdikleri çabalarla yararlı bir iş yaptıklarını bilirlerse
o işi yapma istekleri artar. Bu nedenle öğrenciye yararlı bir iş için
çalıştıkları inancının verilmesi gerekir. Bu bilinci alamayan öğrencilerin
özgüveni de düşük olacaktır.
· Özgüveni besleyen önemli bir kaynakta yapılması gerekeni bütün gücüyle
yaptığına inanmaktır. Geçirilen süreçte yapılması gerekenleri yaptığına
inanan kişilerin özgüvenleri yüksek içleri rahat olacaktır. Kişinin
elinden geleni yaptığı duygusu başarıyı etkileyen öteki faktörler
üzerinde de olumlu etki yapabilir. Örneğin sınava giderken karşılaşılan
trafik aksamaları bile huzursuz ve huzurlu kişiler üzerinde farlık
etkiler yapabilir.
· Eğer istediğimiz başarı bize haz veriyor ise özgüvenimiz de yüksek
olur. Ulaşacağımız nokta bizi çok ilgilendirmiyorsa özgüvenimizde
o noktaya yoğunlaşmaz.
4. Yapabilme Gücü (Performans): Başarı için istek ve
donanım yeterli değildir. Yapması gerekeni yapabilme gücü uygun zamanda
uygun düzeyde olmalıdır. Bu da her konuya özel, ayrıntılı çalışmalarla
ortaya konabilir. Yapabilme gücü her an aynı düzeyde olamaz ve olmamalıdır.
İyi bir çalışma programı, çalışma kadar dinlenmeyi, eğlenmeyi ve gevşemeyi
de kapsamalıdır. Bunu yapmak yerine durup dinlenmeden çalış demek,
haksız yere eleştirmek yapabilme gücünü azaltan hatta yok eden davranışlardır.
5. Değerlendirebilme: Başarılı olmanın
önemli bir koşulu kişinin kendi durumunu değerlendirebilmesidir. Kendi
durumunu değerlendiremeyen kişi ne isteklerini, ne donanımını ne de
yapabilme gücünü farkedebilir. Böyle bir durumda onu hep başka birisinin
değerlendirmesi gerekir ki bu da öz güven eksikliği demektir. Kişilik
gelişimi eksik sorumluluk alamayan kişiler kendini değerlendiremezler.
Hep başkalarının ne dediğine bakıldığı bu gibi durumlarda insan pasif
bir araç durumuna gelir.
6. Düzeltme: Değerlendirmeden sonra yapılması gereken
işlem yanlışları düzeltmedir. Yanlışları, eksikleri görmezden gelmek
ya da başka kişilere ve faktörlere bağlamak yanlışların devam etmesine
yol açar ve başarının kazanılması giderek zorlaşır. Oysa zamanında
yapılan değerlendirme ile yanlışı düzeltme yapılan işin başarısı için
temel koşuldur.
Öğrenmeye hazır olmadığı sürece çocuğun bir şey öğrenmesi güçtür.
Çocukların öğrenmeye hazır olmaları için temel gereksinimlerinin karşılanması
gerekir. Bunlar yeterli beslenme, uyku, sağlık kontrolleri kadar değer
duygusu, güven duygusu, merak, dikkatle dinleme, oyun ve yalnız kalabileceği
zamanlardır. Eğitimin özü çocuğun öğrenmesini kolaylaştırmak, kendi
kaynaklarıyla uyum içinde olmasına yardımcı olmak böylece de kendisine
sunulanları tam kapasitesiyle değerlendirmesini sağlamaktır.
Küçük çocukların anlamakta en zorlandıkları şeylerden biri davranışlarının
başkaları için gerçek sonuçlarının olduğudur. Bunun nedeni çocuğun
kendi dünyasının ona bütün dünya gibi görünmesidir.
Çocuklar insandır ve normal olarak gelişmeleri için kendi zamanları
vardır. Bir çocuktan daha soyutlama yeteneği gelişmeden okumasını
istersek ondan yapamayacağı bir şey istemiş oluruz. İçsel ritmi ona
hazır olduğunu söylediği zaman tıpkı içgüdüsel gelişme gereği emeklemeyi
öğrendiği gibi öğrenecektir.
Tıpkı bir çocuk gibi bir meyvenin de olgunlaşmak için kendine özgü
zamanı vardır. Biri su ve güneş ışığına diğeri ise, kendisine güvenen
ve seven yetişkinlere gereksinim duyar.
Çocuklar verilerin içine döküldüğü sınav zamanı geldiğinde de baş
aşağı edilecek boş birer kap değildir. Öğrenme sürecinde bütün olarak
kendilerini, duygularını ve deneyimlerini de beraberinde getirirler.
Öğrenmeye istek ve yaşamda başarı kazanmaları için en önemli şey,
önce kendilerini olduğu gibi sevebilmeleridir.
Öğrenmeyi bir kağıt parçası üzerinde "kedi" sözcüğü gibi öğrenilmesi
gereken dört harfe indirgemeden önce çocuğun, kedileri seven, kedilerin
bağımsızlığına saygı göstermesine, kedilerinde duyguları olduğu, her
birinin diğerinden farklı olduğu, yiyecek ve suya gereksinimleri olduğu,
yorulduklarında uyuduklarını ve sevilmeye gereksinim duyduklarını
öğrenmeye ihtiyaçları vardır.
Bir çocuğun edinebileceği en önemli yetenek, özel bir beceri ya da
özel bir bilgi parçası değil, öğrenmenin gerektirdiği sabır ve tutarlılığın
yanında, hataları ve düş kırıklıklarını kabullenebilme becerisidir.
Okulda öğretim sabit bir programla yürür, ancak insan gelişimi böyle
yürümez.
Öğrenme sevgisinin, sevildiğimizi öğrenmekle yakından ilgisi vardır.
Kişinin kendisiyle ilgilenme isteği sağlık eğitiminin temelini oluşturur.
İnsanların doğru beslenmeleri, dişlerini fırçalamaları, spor yapmaları,
düzenli sağlık kontrolü yaptırmaları, sigaradan uzak durmaları, bu
insanların kendilerini dikkate değer hissetmeleriyle mümkün olmaktadır.
Oyun çocuklara, öğrenmekte oldukları şeylerin pratiğini yapma şansı
verir.
Bir çocuğa yetişkin sembollerinin öğretilmesinden çok daha önemli
olan, onun içsel yaşantılarını dışsal yaşama ait alfabe ve sayılarla
nasıl ifade ettiğidir. En önemlisi de çocuğun alfabeyi savaş ilan
etmek için mi yoksa güneşin doğuşunu tasvir etmek için mi kullanacağıdır.
Birinin bir şey yapması için ısrar etmekle, o kişinin bunu kendiliğinden
isteyeceği ortamı hazırlamak arasında büyük fark vardır.
Okul gününün bitimi bir çocuk için çoğunlukla heyecan verici ve anne
babasının kendisini dinlemesine ihtiyaç duyduğu bir zamandır. Komik
olanlar olmayanlar, kolay yada zor olanlar, diğer çocukların yapıp
onun yapamadıkları, öğretmenin söyledikleri gibi yaşantıları dinlemeye
zaman ayırmak, hem okulda işlerin nasıl gittiğinin anlaşılmasına yardım
eder, hem de çocuğa kendisiyle ilgilenildiği duygusunu verir.
Bilgi hamalı değil, bilgiyi işleme ustaları yetiştirmek, bakmayı bilen,
eleştiren, tartışan, konuşan, dinleyen, özgür düşünen, paylaşımcı
insanlar yetiştirmek bu günün öğretmenlerinin hedefi olmalıdır.
Yatma zamanı belirleyip onun uygulanmasını sağlamak gerekir. Öğrenme
zor bir iştir ve bütün vücudun kullanımını gerektirir. Çocuk dinlenmiş
olarak okula giderse öğrenmeye daha hazır olur.
Çocuğun okula devamsızlık yapmamasına dikkat edilmelidir. Okula gitmeyen
çocuk yeni bilgilerden yoksun kalır ve bunları telafi etmekte zorlanır.
Ayrıca okula devamsızlık, okula uyum sorununa da yol açar.
Çocuğun ödev yapma alışkanlığının gelişmesi için ortam hazırlanmalıdır.
Çalışmak için sakin, iyi aydınlatılmış bir yerin olması ve çalışmak
için her gün/gece belli bir zaman diliminin ayrılması gerekir.
Çocukla beraber okumak, çocuğa çalışması konusunda öğüt vermekten
daha etkilidir. Çocuğun ders çalıştığı saatte anne baba da bir şeyler
okuyorsa çocuğun çalışması daha kolay olacaktır.
Çocukla haftada bir kütüphaneye gidilmesi, çocuğa armağan olarak kitap
alınması veya bir dergiye abone edilmesi, günlük gazetelere çocukla
birlikte bakılması, yaşı ne olursa olsun gazetede hoşlanacağı bir
etkinlik bulunması (A ile C ile başlayan sözcükleri daire içine almasını
istemek gibi), çocuğun okumaktan ve öğrenmekten zevk almasını sağlar.
Herkesin birbirinden başarılı olmayı beklediği bir çağdayız. Çocuklarımızı
başarılı olsunlar diye yetiştiriyoruz. Başarı kaygısının doruğa ulaştığı
bir toplumda başarıyı gözeten bir yaşam biçimi çoğu insanı mutsuz
ediyor. Sürekli beğenilmek ve onaylanmak bizi topluma bağımlı kılıyor.
Böylece özerkliğimizi ve bağımsızlığımızı kazanamıyoruz. Beğensinler
diye yaşamak, başardın, başarıyorsun desinler diye yaşamak, bunu yoğun
bir yaşam kaygısı haline getirmek belki de günümüzün en önemli çıkmazlarından
biri olmaktadır. Başarı kadar başarısızlığın nedenlerinde önemlidir.
Bu nedenle sadece başarıya giden yolları bilmek değil başarısızlığa
götüren yolları da bilmeye ihtiyacımız vardır. Bunu bilmek öncelikle
başarısızlığı yaşayarak olur. Gerçekte sorun başarısızlığı yaşamak
değil, yaşanan başarısızlıktan ders çıkarıp çıkaramamaktır. Yaşamayı
başaramayanlar, topluma uyum sağlayamayanlar, başarısızlıklarının
bilincine varmışlarsa bu yaşam onların deneyimine hazırdır.
Anne babaların çocuklarını iyi tanımaları, zeka kapasitelerini, ilgi
ve yeteneklerini objektif olarak değerlendirmeleri gerekir. Anne babalar
çocuklarını tanıdıkları ölçüde onları yönlendirmede başarılı olmaktadırlar.
Sosyal destek öğrencinin akademik başarısı üzerinde ve ruh sağlığının
korunmasında en önemli faktörlerden birisidir. Araştırmalar aileleri
ve öğretmenleri tarafından sevilen, ilgi gösterilen öğrencilerin daha
başarılı olduğu yönündedir. Öğrenci kendi ailesinden ve öğretmenlerinden
elde ettiği desteği iki şekilde kazanmış olabilir. Birincisi, akademik
başarıyı etkileyen faktörler bakımlından iyi bir potansiyele saühip
olduğu ve yüksek bir performans gösterdiği için bu desteği almış olabilir.
(Nitekim akademik başarısı yüksek öğrencilere anne babaların ve öğretmenlerin
daha yakın ve kabul edici davrandıkları, buna karşın düşük akademik
başarıya sahip öğrencilere ise yargılayıcı ve ilgisiz davrandıkları
gözlenmektedir.) İkincisi gerçekte öğrencinin potansiyeli ne olursa
olsun, ailenin ve öğretmenin verdikleri destek öğrenciyi güdülemiş
ve akademik başarısının yükselmesine yardım etmiş olabilir. Bu iki
durumun birlikte bir süreç olarak işlediği ve sonuçta öğrencinin başarısının
yükselmesine katkıda bulunduğu söylenebilir. Sonuçta öğrenci bu desteği
ne şekilde elde etmiş olursa olsun anne baba ve öğretmen ile öğrenci
arasındaki ilişkileri daha kaliteli hale getirmek için sosyal destek
programları hazırlamak akademik başarının yükselmesi için önemli görülmektedir.
Bu programlar okul psikolojik danışmanı aracılığıyla uygulanabilir.
Öğrencilerin sosyal destek kaynaklarından yeterince yararlanabilmeleri,
sosyal ilişkilerdeki başarıları ve girişkenlikleri ile ilgili olabilir.
Bu nedenle yukarıda sözü edilen sosyal destek programlarının yanı
sıra öğrencilere yönelik olarak sosyal destekten en iyi şekilde yararlanabilmeleri
için, atılganlık eğitim, iletişim becerileri geliştirme ve sosyal
becerileri geliştirme programlarının uygulanması etkili olabilir.
Bir zamanda yalnız bir iş yapılmalıdır. Birey aynı anda kuvvetini
ve dikkatini çeşitli işlerle bölmemelidir.
Okul performansı hayattaki başarı yada başarısızlıkla ilgili ilk adım
olarak kabul edilir. Çocuğun kötü performans göstermesi sadece iyi
yada kötü notlarla ilgili değildir. Pek çok anne baba için en güzel
rüyanın paramparça olması demektir.
Ergenlik çağındaki gençler için hayatlarının belli bir döneminde yan
sıradaki genç kız yada delikanlının beğenisini kazanmak okuldan daha
önemli olabilmektedir. Ev ödevleri sıkıntı veren günlük işlerken arkadaşlarla
buluşup gezmek heyecan vericidir.
Ergenlerin çoğu okulda yaşadıkları sosyal süreç ve öğrenme sürecini
eşit ölçüde özgüven ve yetenek ile ele alamadıkları dönemden geçer.
Bazıları bu yeni duygular karşısındaki şaşkınlıklarını derslerine
olan ilgilerinin azalması ile açığa vurur. Uyanık anne babalar okuldaki
gevşemeyi çabukça sezer ve yapılan arkadaşça bir konuşma çocuğun yeniden
dersleriyle ilgilenmesini sağlayabilir. Bazen ise bu daha uzun bir
süre alır ve sadece konuşma etkili olmaz.
Okuldaki başarısızlık ilgi çekmenin ötesine geçen sorunların işareti
olabilir. Uzun bir hastalık yada sevilen birinin kaybı yada mesleklerine
aşırı ilgi gösteren anne babalar gibi sorunları olan ergenin ihtiyaç
duyduğu ilgiyi sağlamak için okuldaki durumunu bilinçsiz bir şekilde
kötüleştirmesine yol açabilir.
Okul başarısızlığı durumunda hem ergen hem anne baba büyük bir düşkırıklığı
yaşar. Ebeveyn bunu suratına indirilmiş bir tokat gibi görürken çocuk
(daha doğru olarak) kendisinin tümüyle yanlış anlaşıldığını düşünür.
Böyle bir çocuk destek ve güven duygusu göreceği yerde kendi sorunlarıyla
aşırı ilgili anne babaların çocukları gibi kendini ihmal edilmiş hisseder.
Çocukların aldıkları notlara aşırı önem verilmesi onların iç dünyalarının
ihtiyaçlarının gerçek yetenek ve beklentilerinin görmezden gelinmesine
yol açabilir. Kendisinin yanlış anlaşıldığını düşünen ergen ya vazgeçer
yada yine ebeveyninin ilgisini çekmek için başarısız olur.
Çocukların hepsi üniversiteye gidebilecek entelektüel donanıma sahip
olamaz. Tarih, İngilizce, matematikte zorlanan çocuk sanat, müzik,
spor gibi başka alanlarda yetenekli olabilir. Çocuk zayıf olduğu alanlarda
mümkün olduğu kadar desteklenirken kuvvetli olduğu alanlarda teşvik
edilmelidir. Çocuğun içsel olarak duyduğu başarı ihtiyacını tatmin
edecek bir çalışma tarafından motive edilmesi çok önemlidir.
Çocuğu teşvik etmek için onun sevdiği şeyleri yapmak işe yarayabilir.
Bu teşviklerle bir süre sonra iyi not almaya başlayan çocuk için bizzat
başarının kendisi ödül haline gelecektir. Kendine olan saygı ve gururu
bütün ödüllerin en doyurucusudur.
Anne babalar kendi hayatlarında öğrenmeye öncelik verdikleri zaman
çocukların öğrenmeyi sevmeleri kolaylaşır. Güncel olayları tartışan,
araştıran ve okuyan aile atmosferinde çocuk öğrenmeyi sever.
Soru sormaya izin verilmesi öğrenme için önemli bir motivasyon olan
merak duygusunu harekete geçirmesine fırsat verir.
Soru sormak kadar dinlemeyi yüreklendirmekte önemlidir. Etkili bir
dinleyici olma bilginin iyi bir şekilde alınmasını sağlayarak öğrenmeyi
zenginleştirir.
TV izleme süresi sınırlandırılmalıdır. Çocuk edilgen bir etkinlik
olan TV izlemeye çok vakit ayırıyorsa bilgiyi araştırmak yerine hazır
olarak kendine sunulmasına alışır. Oysa öğrenme enerji ve çaba gerektiren
aktif bir etkinliktir. TV izleme süresinin sınırlı olması çocukta
düşünce tembelliğini engeller.
Gerçekçi hedefler belirleme konusunda çocuğa yardımcı olunmalıdır.
Çocuğun aşabileceği hedefler adım adım belirlenmelidir. Tüm derslerde
en yüksek notu bekleme çocuk için iyi bir hedef olmayabilir. Ancak
10 tane matematik problemi çözmesi gerçekçi bir hedef olabilir. Çocuk
için en gerçekçi hedef belirlendikten sonra bir ödülde belirlenebilir.
10 matematik problemini bitirdikten sonra oyuncaklarıyla oynamasına
izin vermek gibi.
Gerçekçi bir çalışma saati belirlenmelidir. Çok başarılı olmayan bir
çocuk için belirlenebilecek en iyi çalışma saati okuldan gelip biraz
dinlendikten sonrasıdır. Böylece yapması gereken ödevleri zamanında
bitiren bir çocuğa akşam saatleri bir ödül olarak kalır.
Çalışma saatleri bölümlere ayrılmalıdır. Çocuk ilk önce en zor ve
en az sevdiği ödevi yapmalı, bu ödev bitince bir ara verilmeli, daha
sonra ondan sonraki en zor ödev yapılmalı ve bir ara daha verilmelidir.
Çocuk kendisine verilen tüm ödevleri küçük aralar verilerek bitirmelidir.
Ev okul iletişimi iyi bir şekilde sağlanmalıdır. Çocuğun ödevinin
ne olduğunu bilmezseniz yapılıp yapılmadığını da bilemezsiniz. Hergün
eve getirilen çocuk tarafından tutulan, öğretmenin imzasıyla onaylanmış
bir ödev defteri ödev tembelliğinin engellenmesinin en emin yoludur.
Çocuklar kendi ödevlerini kendileri yapmalıdır. Anne babalar çocuğun
yerine ev ödevlerini düzeltmemeli veya yapmamalıdır.
Alınan notlar için maddi ödül verilmemelidir. Çocuğun okulda gösterdiği
günlük çabalar aynı gün içinde ona ödevlerini bitirdikten sonra oyun
oynamasına ya da TV izlemesine izin vermek gibi bazı ayrıcalıklar
tanınarak ödüllendirilebilir. Ancak çocuğun çalışmasına veya karne
zamanı alınan notlar karşılığında para vermek, bisiklet almak gibi
ödüller çabayla sonuç adasındaki ilişkiyi bozar. Öğrenmeyi para yada
maddi bir yolla ödüllendirmek bilginin ödüllendirilmesi gerektiği
fikrini uyandırır. Oysa öğrenmek kendi başına bir ödüldür.
Ev ödevleri konusunda çocuğa söylenilmemelidir. Çocuklar anne babalarının
kendilerine ev ödevlerini sormasını bu konuda söylenmek olarak algılayabilirler.
Bu nedenle de genellikle sırf söylenmeye engel olmak için ödevleri
olmadığını söylerler. Çocuğa söylenmek yerine her gün ödevini nerede,
ne şekilde ve saat kaçta yapılacağı çocuk için rutin bir alışkanlık
haline getirilmelidir.
Kötü notlar için çocuklara ceza verilmemelidir. Çünkü cezalandırılan
çocuklar sorunu düzeltmek yerine kendilerini cezalandıran kişilerden
nasıl kaçacaklarını öğrenirler. Sınıfta ders dinlemeyen çocuğu cezalandırmak
ona iyi çalışma alışkanlığı kazandırmadığı gibi yalan söylemesine
dinlemediği gerçeğini saklamasına yol açar.
Gerçekçi programlar yapmak çok önemlidir. Bunun içinde hedeflere ulaşmak
için akla uygun bir zaman dilimi tasarlanmalı, bahaneler ortadan kaldırılmalı,
zamandan tasarruf etmek için öncelikler dikkatle belirlenmeli, günlük
yapılacaklar listesi hazırlanmalı, çalışma zamanında niceliğe değil
niteliğe önem verilmeli, bilgiler gözden geçirilmelidir. Derste not
alma becerisi çok önemlidir. Bunun için amaçlı ve odaklanmış bir şekilde
dinlemek, zamanın %80'inini dinlemeye, %20'sini not almaya ayırmak,
not alırken kişisel kısaltma sistemi geliştirmek, notları düzenli
olarak gözden geçirmek, öğrenmeyi kolaylaştırmak için notların üzerinde
renkler, şekiller ve grafiklerden yararlanmak, notları düzenli bir
defterde bir arada bulundurmak gerekir.
İyi bir okuma becerisi öğrenmeyi kolaylaştırır. Bunun için okumaya
başlamadan önce konu hakkındaki bilgileri gözden geçirmek, okumanın
amacı ve hızı belirlenmeli, okurken sorular sormak ve bunları yanıtlamak
için okumak, okunan şeyi daha sonra hatırlamayı amaçlamak, okunanları
anlatmak ve tartışmak yararlı olabilir.
Bireysel olarak farklılık gösteren öğrenme tarzlarından haberdar olmak
gerekir. Nasıl daha iyi öğrendiğini bilmek, en iyi öğrenme zamanının
ve ortamının farkında olmak, ihtiyaçlarına uygun gelecek değişik öğrenme
faaliyetlerini uygulamak, öğrenmede uygun materyallerden yararlanmak,
öğrenirken tüm duyulardan yararlanmak, öğrenmeye tarzını her yeni
duruma uygulamak, öğretmenin öğretme tarzına uygun öğrenme stratejileri
kullanmak yararlı olur.
Ailelerle çocuk arasında ders çalışma sorumluluğunu kazandırma konusunda
çıkan sorunlarda anne babaların tutumları gözden geçirilmelidir. Bütün
gün ya da geç saatlere kadar TV izlemesine izin verilen ya da gece
ev gezmelerine götürülen çocuğun sabah okul gitmek istememesinin ve
okul başarısızlığının ardında ruhsal veya bilişsel nedenler aramaya
gerek yoktur.
Çocuk ve genç deneyerek daha kolay öğrenir. Anne babalar onlara yanılmanın
doğal olduğunu yanılmaktan korkmamaları gerektiğini öğretmeli ve deneyerek
daha iyi yapmaları için ortam yaratmalıdır. Küçük yaştan itibaren
çocuğun kendiliğinden bir eyler yapması için cesaretlendirilmeleri,
başladıkları işin sonuna kadar sürdürme alışkanlığı kazanmaları için
desteklenmeleri önemlidir. Çocuğun yeteneklerini onu zorlamadan geliştirmek
bunu yaparken de başarmanın zevkine varmasını sağlamak, öğrenmeyi
sevmesini sağlar.