Malazgirt Zaferi'nden
sonra Anadolu'ya yönelik Türk akınlarının artması, Türklerde Anadolu'yu
yurt edinme düşüncesinin oluştuğunu gösterir.
Abbasi halifesinin
Selçuklu sultanına "Doğunun ve Batının Hükümdarı"
ünvanını vermesi, İslam dünyasının siyasi ve dini liderliklerinin birbirinden
ayrıldığını kanıtlar.
Selçuklu ülkesinde
çok sayıda feodal beyliğin ortaya çıkması, Selçuklulardaki "fethedilen
yer fethedenin malıdır" anlayışının siyasal yapıyı etkilemesinin
bir sonucudur.
Türklerin İslamiyet'i
kolayca benimsemeleri, Türk kültür ve yaşam tarzının İslamiyet'in getirdiği
ilkelere yakınlığı temel alınarak açıklanabilir.
Büyük Selçuklularda
Farsça'nın resmi dil olarak kullanılması, Türk dilinin gelişimini yavaşlatmıştır.
Müslüman Türk devletlerinde
büyük medreselere "yönetim özerkliği" tanınması,
bilimsel gelişmelere ve özgür düşünceye önem verildiğinin bir göstergesidir.
İslamiyet'i kabul
eden birçok toplum zamanla Araplaşırken, Türklerin, İslamiyet'i benimsemekle
birlikte milli kimliklerini de korumaları, Türk
kültürünün köklü ve kalıcı olduğu yargısıyla açıklanabilir.
Türklerin, İslamiyet'in
kabulünden sonra da eski yönetim usullerini korumaları, Türklerde var
olan egemenlik anlayışının sürekliliğini gösterir.
Selçuklularda eyaletlerin
başına atanan meliklerin yetkilerinin sınırlı tutulması, merkezi
devlet yapısını koruma gereksinimi ile açıklanabilir.
Büyük Selçukluların
Abbasi Halifesi'ni dış baskılara karşı korumaları, Türklerin İslam dünyasının
koruyucusu sıfatıyla hareket ettiklerinin bir göstergesidir.
|