BİLGİ FELSEFESİ
A. Bilgi felsefesinin
konusu : Akıl ve sezgi
gibi yetiler gerçekten insan zihninde var mıdır? Varsa, görünüşlerin ötesinde
kalan varlığı bilmemizi sağlayabilirler mi? türünden sorular bilgi felsefesinin
konusunu oluşturur.
1. Bilgi kuramı (Epistemoloji)
: Bilgi kuramı bilginin
ne olduğunu, hangi yolla elde edildiğini, amacını araştırı. Bir yandan
bilginin özünü, ilkelerini, kökenini, yapısını, kaynağını araştırır, diğer
yandan bilginin yöntemini, geçerliliğini, koşullarını, olanak ve sınırlarını
sorgular.
a. Bilgi kuramının
temel kavramları :
l Doğruluk :
Doğruluk, bilginin, bilgisi edinilen şeyle tam uygunluğunu dile getirir.
Buna göre doğruluk; algılar, kavramlar ve bilimsel kuramlarla nesnel gerçek
arasındaki uygunluktur.
l Gerçeklik (Realite)
: Varlığın, varoluş tarzıdır. Bilinçten bağımsız olarak var olandır.
l Temellendirme
: Ortaya atılan bir soru ya da ileri sürülen bir sav için dayanak,
gerekçe, temel bulma işidir.
b. Bilgi kuramının temel
soruları : Bilgi nedir?
Kaç türlü bilgi vardır? Bilgi edinmenin amacı nedir? Bilgi edinme sürecinin
ilkeleri nelerdir? Hakkında bilgi edinilen nesne ile bilgi edinen özne
arasında ne gibi bir ilişki vardır? Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?
2. Mantık :
Düşüncenin temel yasalarını (özdeşlik, çelişmezlik, yeter neden ilkesi
gibi) saptar; doğrunun ölçütlerini arar.
B. Bilgi Kuramının Temel problemi
1. Doğru bilginin imkansızlığı
: İnsan aklının (ya
da yetilerinin) gerçeği bilemeyeceğini, herkes için genel geçer bilginin
imkansız olduğunu ileri süren görüşlerdir.
a. Sofistler :
İnsanın doğru bilgiye herkes için geçerli olabilecek bilgiye ulaşılamayacağını,
bilginin kişiden kişiye değiştiğini ileri süren filozoflardır.
l Protagoras : “İnsan her şeyin
ölçüsüdür.” der. Protagoras’a göre tüm bilgilerimiz duyumdan gelir. Duyum
insandan insana değişir. Bir şey bana nasıl görünüyorsa benim için öyledir.
Rüzgar üşüyen için soğuk, üşümeyen için soğuk değildir.
l Gorgias : Hiçbir şey var değildir.
Var olsaydı bile bilinemezdi. Bilinse bile başkalarına aktarılamaz. Sözleriyle
bilginin bilinemeyeceğini ileri sürer.
b. Septikler :
Herhangi bir konu hakkında doğru ya da yanlış şeklinde yargıda bulunulamayacağını
ileri süren görüştür. En önemli temsilcileri, Pyrrhon, Timon, Karneades,
Arkesilaos’tur.
Septiklerin
bu görüşleri günlük olaylar ve pratik işlerle ilgili değil, felsefi gerçekler
ve ilkeler hakkındadır. Septisizm gerçeği bütünüyle inkar etmek değildir.
Çünkü inkar da bir yargıdır. Oysa Septikler hiçbir konuda kesin yargıda
bulunmazlar.
2. Doğru bilginin
imkanı
a. Rasyonalizm
: Rasyonalizm, bilginin akıl
ve onun bir işlevi olan düşünme gücü ile oluştuğunu benimseyen, doğru
bilginin ölçütünü de duyular da değil akıl da bulan bir öğretidir. Rasyonalizme
göre insan aklı birtakım ilkeler ya da yetilerle donatılmıştır. Evreni
oluşturan tüm nesneler hakkında kesin bilgi edinmemiz için sadece bu ilkelere
uygun bir biçimde mantığımızı kullanmamız yeterlidir.
* Sokrates (M.Ö. 469 – 399
) : Ahlaki doğruların ve erdemlerin bilgisinin insanın ahlaklı olabilmesinin
zorunlu koşulu olarak gördüğü bilgidir. Sokrates’e göre bu bilgi doğuştandır
yani insan dünyaya bu bilgiyle gelir. Fakat insan bu dünyaya geldiğinde
bunları unutmuştur. Bu yüzden bu bilgilerin hatırlanması ve bilinç düzeyine
çıkarılması gerekir. Bunun Sokrates maiotik (doğurtma) yöntemi kullanır.
* Platon (M.Ö. 427 –
347) : Platon’un bilgi
felsefesi varlık görüşüne dayanır. Platon’a göre varlık görünüşler dünyası
ve idealar dünyası olmak iki evren vardır. Gerçek bilgi, ideaların bilgisidir.
İdealar değişmez, gözle görülemez, duyularla algılanamaz olan varlıklardır.
İdealar ancak akıl yoluyla bilinebilir. Bunu da filozoflar yapabilir.
* Aristoteles (M.Ö. 384
– 322) : Aristoteles’e
göre var olan bir şeyle ilgili olarak gerçek bir bilgiye sahip olabilmek
için onun varlığa gelişini sağlayan dört nedenin bilinmesi gerekir. Bunlar;
maddi neden, formel neden, fail neden, amaçsal nedendir. Aristoteles’e
göre, bilimin asıl amacı ve genel anlamı, tekili bilmektir. Bunun için
yapılması gereken tekil ve tümel arasında bağ kurmak, tekili tümelden
çıkarmaktır. Aristoteles’e göre, akılda bilgi üretme yetisi vardır. Varlığı
varlığa getiren genel nitelikler o varlığın kendisindedir, içindedir.
Masa masadır.
* Farabi (870 – 950)
: Akılda bir sezgi
gücü bulunduğunu, insan zihninde doğuştan getirilen düşünceler olduğunu
kabul eder. Farabi bilginin üç kaynağı olduğunu söyler. Bunlar duyu, akıl
ve nazardır. İşte Farabi’nin nazar dediği doğuştan fikirlerdir. Farabi’ye
göre ayrıca insan zihninde sezgi adı verilen bir güç vardır. Sezgi, apaçık
ve kesin bilgiye ulaşma aracıdır.
* Descartes (1596 – 1650)
: Bilginin kaynağında
yalnızca aklın olduğunu ve insan zihninde doğuştan düşünceler bulunduğunu
savunur.Descartes’a göre insan zihninin iki temel gücü vardır. Bunlar
sezgi ve tümdengelimdir. Sezgi, zihinde hiçbir kuşkuya yer bırakmayan
ve en yüksek derecede açık olan bir kavrayış faaliyetidir. İnsan sezgi
yoluyla bazı şeyleri açık seçik olarak bilir.Tümdengelim ise sezgi yoluyla
açık seçik olarak bilinen doğrulardan ve tam bir kesinlikle bilinen olgulardan
sonuç çıkarmadır.
* Hegel (1770 – 1831)
: Hegel’e göre insan;
varlık hakkında duyuları hiç kullanmaksızın yalnızca akıl yoluyla gerçek
ve kesin bir bilgiye ulaşabilir. Çünkü aklın yasalarıyla varlığın yasaları
bir aynıdır. Bunu da “Akla uygun olan gerçek, gerçek olan da akla uygundur.”
şeklinde açıklamıştır. Hegel aklın ve varlığın yasaları konusunda geleneksel
mantık ilkelerini reddederek diyalektik yasalar adını verdiği yasalar
ortaya koymuştur. Bu yasalara göre varlığın kendini tez-antitez-sentez
şeklinde açtığını savunur. (Varlık-yokluk-oluş). Bu aşamanın sonunda Mutlak
Ruh vardır. Mutlak ruh gelişim aşamasını tamamlamış ve varlık dünyasını
kavramıştır.
b. Ampirizm :
Ampirizm, bilgimizin kaynağında yalnızca deneyin bulunduğunu söyleyen
görüştür. Ampirizme göre insan zihni doğuştan boş bir levha gibidir. Bu
boş levha sonradan deney yoluyla dolar.
* Locke (1632 – 1704)
: Ampirizmin kurucudur.
Locke’a göre tüm düşüncelerimizin ve bilgilerimizin kaynağında deney vardır.
Locke iki türlü deney olduğunu söyler. Birincisi dış deney, diğeri iç
deneydir. Dış deneyde dış dünyadaki varlıklar, duyularla denenir. İç deneyde
ise insanın kendi zihninde ve ruhunda olup bitenlerin bilincine varılır.
Locke’a göre, insan zihninde
kompleks düşüncelerin ve dolayısıyla bilginin meydana gelmesi için şu
yetilere ihtiyaç vardır: Algı, bellek, ayırt etme, karşılaştırma, birleştirme
ve soyutlama yetileri. Locke üç türlü bilgi kabul eder. – Sezgisel bilgi,
kendi varlığının bilgisine sahip olmasını sağlar
- Duyusal bilgi,
dış dünyadaki nesnelerin bilgisine sahip olmayı sağlar.
- Tanıtlayıcı
bilgi, Tanrının varolduğunu kanıtlamayı sağlar.
* David Hume
(1711 – 1776) : Hume,
insanın her şeyi algı yoluyla bildiğini söyler. Ona göre algılar iki şekilde
ortaya çıkar. Bunlar; - İzlenimler, - İdeler (kavramlar ve düşünceler)
Zihinde bulunan her şeyin, tüm izlenim, kavram ve düşüncelerin temelinde,
dış dünyanın duyular yoluyla algılanması vardır. Bu algılarda belli özellikler
bulunduğu zaman bunlar birbirleriyle birleştirilir.
Buna bağlı olarak
Hume, nedensellik ilkesinin deneyin sonucu olan bir düşünce olması gerektiğini
söyler. Yani nedensellik bir zorunluluk değil, bizim bir alışkanlığımızdır.
c. Kritisizm
: İnsan zihninin güçlerine
ve insanın neyi bilip bilemeyeceğine ilişkin bir araştırmadan meydana
gelen felsefi yaklaşımdır. Kurucusu Kant’tır.
* Immanuel
Kant (1724 – 1804) :
Felsefede rasyonalizm ve ampirizm akımlarının bir sentezini yapmıştır.
Kant’a göre, bilgi deneyle başlar fakat deneyle sona ermez. Kant, insan
zihninde apriori (önsel) bir bilgi olduğunu savunur. Bir kısım bilgi de
aposteriori olarak sonradan elde edilir.
İnsan, bilgi sürecinde,
pasif olmayıp aktif bir biçimde duyular yoluyla gelen izlenimleri sınıflar,
kalıplara yerleştirir ve yorumlar. Kant’a göre insan bilgisi sınırlıdır.
İnsan zihni, nesneleri ve olayları gerçekte oldukları şekliyle bilemez.
Nesneler, zihnin imkanlarına, yapısına ve formlarına göre bilinebilir.
İnsan zihni fenomenleri (görüngü) bilebilir.
d. Entüisyonizm
: Bilginin, doğrudan
ve aracısız bir bilme tarzına karşılık gelen sezgi yoluyla elde edilebileceğini
savunan görüşe entüisyonizm (sezgicilik) denir. Sezgiye önem veren filozoflar,
rasyonel bilginin uygulama ve eylem için önem taşıdığını kabul eder. Ancak
akla dayanan bilgi, nesnelerle kurulan doğrudan ve aracısız temasın sonucunda
ortaya çıkan sezgisel bilginin tamlığından ve kesinliğinden yoksundur.
* Gazali (1058
– 1111) : Ona göre
insan, bilgi yolunda duyulardan da akıldan da yararlanabilir ancak bu
yetiler insana gerçek varlığın bilgisini veremez.Zira, gerçek ve kesin
bilgi, sezgi yoluyla elde edilir. Bu bilgi türü, insan gönlüne yüce ve
manevi bir algı olarak iner. Gazali, iki göz ya da akıl bulunduğunu savunur.
Bunlardan birincisi, normal fiziki göz ya da akıldır. İnsan bununla maddi
dünyaya yönelir ve birtakım bilgilere ulaşılır.
İnsanda bir de kalp
gözü vardır. Kalbin kendisi manevi bir töz olduğu için insan onunla yani
sezgiyle gerçekleri bütün açıklığıyla kavrar.
* Bergson
(1859 – 1941) : Ona
göre gerçekten varolan, durağan madde değil süredir. Başka deyişle gerçeklik
hayattır ve bunu yalnızca sezgi kavrayabilir. Bergson’a göre bilmenin
birbirlerinden tümüyle farklı olan iki yolu vardır:
a) Bilimlerde geçerli
olan analitik yol : Akıl yada zeka yoluyla bilmeye karşılık gelen bu bilme
tarzında gerçekliğin maddeden oluştuğu düşünülür. Bilimler varlık alanını
parçalara ayırır. Her bilimin araştırdığı alan farklıdır. Bilimler varlığın
özüne nüfuz edemez.
b) Varlığın özüne nüfuz
eden sezgi : Bergson’a göre sezgi, gerçekliğin temelinde yaratıcı yaşam
atılımının bulunduğunu yaşayarak anlar. Sezgi, gerçekliği yani süreyi,
yaşamı içten içe duyup yaşayarak kavrar.
e. Pozitivizm
: İnsan için bilgide
önemli olanın yalnızca olguları araştırmak olduğunu savunan akıma pozitivizm
denir. Kurucusu A. Comte’tur.
* A. Comte
(1798 – 1857) : Comte,
toplumu bilim yoluyla yeni baştan düzenlemeyi amaçlamıştır. Ona göre düşüncelerdeki
anarşinin toplumda karmaşaya yol açtığı bir çağda, toplumun kurtuluşunu
sağlayacak tek çözüm pozitivizmdir.Comte, insan için olumlu ve yapıcı
olanın, yalnızca olguları gözlemleyerek tasvir etmek olduğunu öne sürer.
f. Analitik Felsefe : Neo pozitivizm yada mantıkçı pozitivizm
olarak da bilinen bu anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir.
Bu yaklaşıma göre; felsefe, varlık, değer ve Tanrı üstüne doğruluğu test
edilemeyen öğretiler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları
çözümlemektir.
* Wittgenstein
(1889 – 1951) : Wittgenstein, dili çevremizde olup biten
bir şey, karmaşık insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak görmüştür.
Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine indirgeyen Wittgenstein,
felsefenin özünde bir kuram değil faaliyet olduğunu söyler.
g. Pragmatizm
(Faydacılık) : Doğruyu ve gerçekliği eylemlerin sonuçları
değerlendiren ve onlara fayda açısından yaklaşan felsefi akımdır. Bu akıma
göre bir düşüncenin değeri, o düşüncenin pratik amaçlarına bağlıdır. Savunucuları
James ve Dewey’dir
* William
James (1842 – 1910) :
Bütün kavramlar, bilgiler insan yaşamına, insan amacına yardımcı oldukları
zaman doğrudur. James’e göre “bir düşünce yararlıdır, çünkü doğrudur;
bir düşünce doğrudur çünkü yararlıdır.” Doğru bilginin ölçütü yararlı
olmasıdır.
* John Dewey
(1859 – 1952) : Dewey’e
göre kişiye yararlı olan ve ona mutluluk veren düşünceler doğrudur. Ona
göre düşünce çevreye uymayı, doğadan yararlanmayı ve mutlu olmayı sağlayan
bir alettir. Bilimsel yasalar ve kuramlar başarılı olursa, yani uygulamada
bir işe yararsa iyi ve doğrudur, aksi olursa yanlıştır
h. Fenomenoloji :
Kurucusu Edmund Husserl’dir. Fenomenoloji özün bilinebileceğini ileri
süren bir görüştür. Bu görüşe göre öz fenomenin içinde vardır ve bilinç
onu yakalayabilir. Öz bilgisine varabilmek için önce bütün verilmiş bilgileri
parantez içine alıp ortadan kaldırmak, yok saymak gerekir. Yani insan
günlük yaşamdan edindiği bilgileri, önyargıları, din, bilim vb yolla elde
ettiği tüm görüşleri bir tarafa bırakarak, onlardan arınarak, duyularla
algılanan nesnelerin ötesinde bulunan ideal özlükler alanına ulaşabilir.
|