DEHA İMKANSIZI MÜMKÜN GÖRMEKTİR

Şehzadeliği Önce Edirne 'de, ardından Bursa 'da ve Manisa 'da geçen II. Mehmed, büyüdükçe ilim Öğreniyor, bir gün babasının yerini almaya hazırlanıyordu. Lâtince ve Yunanca da öğrenmişti. Bir gün hocalarından Molla Hüsrev, kendisine Peygamber efendimizin İstanbul 'un fethiyle ilgili hadisini okudu:
"Efendimiz şöyle buyurdular: 'Konstantiııiye elbet bir gün feth olunacaktır. Onu feth edecek kumandan ne güzel kumandan ve onun askerleri ne güzel askerdir. Bu kumandan inşaaîlah siz ....
Tarih 1453 yılının 5 Nisan 'ı gösteriyordu. Fatih ordusunun başında olarak İstanbul önlerine gelmişti. Bakışlarını Bizans 'a dikerek:
"Bu beldeye İslâm sancağı dikilmedikçe bana rahat uyumak haramdır..." diyordu.
Bir gece vaktiydi. İstanbul, gecenin koyu karanlığına yaslanmış, hâlâ ayakta duruyordu. Ne zamandır uğraştığı halde şehri düşürememişti. Donanmayı Haliç'e indirecek bir çare bulamamıştı. Hâlâ aynı konuyu düşünüyor, gecenin bu ilerlemiş saatlerinde çalışıyordu. Birden kafasında şimşekler çaktı. Güldü. Avuçlarını Bizans 'a doğru açıp kapadı.
'Artık avucumdasın Bizans! Artık avucumdasın!" diye bağırdı.


Acaba Fatih ne düşünmüştü? Bizans nasıl avucunda olabiliyordu? Bu, nasıl başarılacaktı?
Ertesi gün, Fatih Sultan Mehmed, düşündüğünü adım adım uygulamaya koydu. Önce Boğaziçi île Haliç arasındaki tepeye kızaklar döşetti. Kızaklar yağlanarak kaygan bir hale getirildi. Sonra gemiler kızakların üstünden kaydırılarak Haliç 'e indirildi.
Bu muhteşem başarı, askerlerin şevkini bir kat daha arttırmıştı. Canla başla çalışıyorlardı.
Gece boyu aralıksız sürdürülen çalışmalar sonunda, bütün gemiler Haliç 'e indirildi. Ertesi sabah, güneş, bu muhteşem manzaranın üzerine doğuyordu. Bizans tam bir şaşkınlık içindeydi. Gördüklerine inanamıyor ve kendilerini korkunç bir rüyada zannediyorlardı. Ancak, gülleler üzerlerine düşünce bunun bir rüya olmadığını anlayacaklar fakat ellerinden bir şey gelmeyecektir.


Bu dâhiyane buluş sayesinde Sütlüce 'den Eyüb 'e kadar olan bölge Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve Bizans surları Haliç tarafından da top ateşine tutulmuştu. Böylece şehir iki ateş arasına alınmış, Bizans 'in fethine bir adım daha yaklaşılmıştı.
İstanbul 'un fethinde bu dâhiyane buluşun çok büyük bir tesiri olduğu muhakkaktır. Bu da Fatih 'in eşsiz dehâsının eseridir.
Gece bitmek bilmiyordu. 21 yaşındaki Osmanlı padişahı, yalınayak, başı açık secdede idi. Akşemseddin içeri girdiğinde onu böyle buldu.
"Hünkarım," dedi. "Sabah namazından önce hücum emrini veriniz. Allah 'in izni ve yardımıyla gaziler ordusu, sabah namazını İstanbul 'da kılacaktır."
Padişah bu müjdeyi içine sindire sindire dinledi. Akşemseddin 'in şimdiye kadar bütün söyledikleri çıkmıştı. Elbet bu da çıkacaktı. Şüphesi dağılmıştı.


Geceyarısından sonra hücum emrini verdi.
Tekbirler, mehterin savaş marşlarına karıştı. 'Allah Allah" sesleri şâhî toplarının gümbürtüsünü bastırdı. Bataryalar şiddetli ateşe başladı. Kuleler sur dibine doğru sürüldü.
Molla Güranî ile Akşemseddin ateş hattında dolaşıyor, askerlere, "Ya gazi ya şehit" olmalarını telkin ediyorlardı.
Padişah yerinde duramıyordu. Kır atının üstünde şahin gibiydi. Sonunda dayanamadı:,
"Yallah Bismillah, şahbazlarım, gün gayret günüdür, ne durursunuz!" diyerek atını şaha kaldırdı.
Padişahı ve hocalarını en ileri saflarda gören askerin gayreti arttı. Genç padişahın andını tekrarladılar:
"Ya alırız, ya ölürüz!"

Ulubatlı Hasan en öne fırlamıştı. Kalkanını başının üstünde tutuyor, kılıcıyla kendine yol açmaya çalışıyordu.
Şâhî topunun açtığı gedikten girip surlara tırmanmaya koyuldu. Onu gören otuz kadar cengâver aynı heyecanla surlara koştu. Ulubatlı, eline geçirdiği sancağı ne olursa olsun burçlara dikmek için çırpınıyordu. Yaralanmıştı. Fakat buna aldırdığı yoktu. Sancağı surlara dikecek ve İstanbul 'a ilk giren yiğit olmak şerefiyle şehitlik rütbesini de kazanacaktı.
Oklar vücudunu delik deşik ettiği halde, düşmüyordu.
Sancağı dikti ve son nefesini verdi. Tarihlerde yazılı olduğuna göre en son nefesinde şunları dedi:
'Allah 'im, bu sancağı buradan indirtme."

Fatih, İstanbul 'u fethetmiş, ordusunun başında şehre giriyordu.

Bir derviş önüne fırlayıp atının yularına yapıştı:
"Padişahım!" Dedi. "Unutma sakın, İstanbul 'u biz dervişlerin duaları sayesinde fethettin."
Fatih hafifçe gülümsedi. Elini kılıcına atıp yarıya kadar sıyırdı:
"Baka derviş, doğru söylersin, ama şu kılıcın da hakkını unutma."
Böylece işlerin yalnızca dua ile değil, çalışkanlık ve duanın birleşmesiyle